7-11 Ekim tarihleri arasındaki basın davaları görüldü. Mahkemelerde dikkat çeken gelişmeler yaşandı. Mehmet Altan, 16 Şubat’taki savunmasına atfen “Yargıladığınız gibi yargılanmak ister miydiniz? Vicdanınıza sorun ve öyle karar verin” ifadeleriyle sözlerini noktaladı ve hakkındaki yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını istedi.
Ahmet Altan savunmasında “Hukukla hiçbir ilgisi olmayan tuhaf gerekçelerle karşılaşıyorum. Bunlar, hukukî gerekçe değil, bunlar bir yargının intihar mektubu. Biz savunmalarımızda sürekli olarak hukuku hatırlatarak yargının bu kanlı intiharını, bu acıklı sonunu engellemeye, onu kurtarmaya uğraşıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Yakup Şimşek’in ilk yargılamadaki ifadelerinin dikkate alanmadığını belirtmesi üzerine mahkeme heyet başkanı Kemal Selçuk Yalçın, Şimşek’i mahkeme salonundan atmakla tehdit etti. Şimşek’in “Sizi Allah’a havale ediyorum” sözleri üzerine ise Yalçın, Şimşek’in dışarı çıkarılması yönünde talimat verdi ve Şimşek duruşma salonunun dışına alındı.
7-11 Ekim tarihleri arasındaki mahkemeler şöyle:
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bozma kararının ardından Altanlar ve Ilıcak davasında yeniden yargılama 8 Ekim 2019 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Mahkeme, daha önce Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu altı kişi hakkında verdiği ağırlaştırılmış müebbet cezalarının bozulmasına yönelik Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin verdiği karara uyulmasına hükmetti. Mahkeme, tutuklu sanıklar Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül’ün ise tahliye taleplerini reddetti. Davada tutuksuz yargılanan tek sanık Mehmet Altan’ın yurt dışına çıkış yasağını kaldıran mahkeme, Yargıtay’ın hükmü gereğince Mehmet Altan’ın beraati yönünde bir karar vermedi.
Kararla birlikte yeniden yargılama süreci, sanıklara yöneltilen suçlamaların vasıfları değişerek İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edecek. Ahmet Altan ve Ilıcak “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek”, Yazıcı, Şimşek ve Özşengül ise “terör örgütü üyeliği” suçundan yargılanacak. Davanın bir sonraki duruşması 4 Kasım 2019 günü görülecek.
Duruşmayı P24’ün yanı sıra aralarında Londra merkezli ifade özgürlüğü kuruluşu Article 19, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komisyonu ve Uluslararası Af Örgütü’nden temsilcilerin de olduğu çok sayıda yerli ve yabancı gözlemci izledi. Bakırköy Cezaevi’nde tutukluluğu devam eden Nazlı Ilıcak, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül ile tutuksuz yargılanan Mehmet Altan salonda hazır bulundu. Ahmet Altan ve Fevzi Yazıcı ise duruşmaya Silivri Cezaevi’nden SEGBİS’le bağlandı.
Mahkeme heyeti duruşmada Yargıtay’ın bozma kararıyla ilgili beyanları alacağını belirtti. Duruşmada önce savcı mütalaasını açıklayarak, mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uymasını ve tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamını talep etti. Savcının ardından sırayla sanık sıfatıyla yargılananlar beyanatta bulundu.
Heyet başkanı, Yakup Şimşek’i salondan attı
İlk olarak söz alan Nazlı Ilıcak, mahkemeden Yargıtay’ın yeniden yargılama kararına uyulmasını talep etti. Kısa bir beyanda bulunan Ilıcak, yargı reformu paketinin de göz önünde bulundurulmasını isteyerek “Üç yılı aşkın süredir tutukluyum. 75 yaşındayım. Suç vasfının değişmesine istinaden tahliyemi talep ederim,” ifadelerini kullandı.
Ilıcak’tan sonra söz alan Yakup Şimşek, hakkındaki suçlamaları reddetti. Otuz yedi aydır temelsiz gerekçelerle tutuklu olduğunu söyleyen Şimşek, mahkemenin ilk yargılamada yaptıkları savunmaları dikkate almadığını belirtti. Beyanlarında mahkemeyi eleştirmesi üzerine heyet başkanı Kemal Selçuk Yalçın, Şimşek’i, savunmasını Yargıtay’ın bozma kararıyla sınırlı tutması konusunda önce uyardı, ardından da salondan atmakla tehdit etti. Şimşek’in “Sizi Allah’a havale ediyorum” sözleri üzerine ise Yalçın, Şimşek’in dışarı çıkarılması yönünde talimat verdi ve Şimşek duruşma salonunun dışına alındı.
Tutuklu sanıklardan Şükrü Tuğrul Özşengül kısa beyanında mahkemeden Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasını istedi. Sağlık durumunun kötü olduğunu da hatırlatarak tahliyesini talep etti.
Ahmet Altan: Karşımda intihar eden bir yargı var
Özşengül’ün ardından beyanda bulunan Ahmet Altan da mahkemenin ilk yargılamada sergilediği tavrı eleştirdi. “Bu davanın başından beri bir imkânsızı gerçekleştirmeye, fikirleri yargılamaya uğraşıyorsunuz. Bunu başarmak mümkün değildir. Fikirlerin sınırsızlığı yargının sınırlarının içine sığmaz çünkü,” diyen Altan, yöneltilen suçlamaların hiçbirinin hukukî gerekçelere dayanmadığını vurguladı.
Altan savunmasını şu sözlerle sürdürdü: “Yargının sınırlarını hukuk belirler. Yargı bu sınırların dışına çıkıp fikirleri cezalandırmak istediğinde hukukla çatışır. Hukuksuz bir yargıyla karşılaşırız. Yargının, varlık nedeni olan hukukla çatışma, kendi can damarlarını keserek intihar etmesi anlamına gelir. Üç yıldan beri ben karşımda intihar eden, kan revan içinde bir yargı görüyorum. Acıklı bir görüntü bu. Zaten bu görüntü yüzünden ben bütün bu süreç boyunca ‘sübliminal mesaj’, ‘manevî cebir’, ‘soyut tehdit’ gibi hukukla hiçbir ilgisi olmayan tuhaf gerekçelerle karşılaşıyorum. Bunlar, hukukî gerekçe değil, bunlar bir yargının intihar mektubu. Biz savunmalarımızda sürekli olarak hukuku hatırlatarak yargının bu kanlı intiharını, bu acıklı sonunu engellemeye, onu kurtarmaya uğraşıyoruz.”
Heyet başkanı Yalçın, “Eğer bu mahkeme bizim savunmalarımızı ciddiyetle dinleseydi Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymamak gibi vahim bir hataya sürüklenmez, kendi varlık nedeniyle çatışmazdı” sözlerinin ardından Ahmet Altan’ı da beyanlarını Yargıtay’ın bozma kararıyla sınırlı tutması konusunda uyardı. Bunun üzerine Altan “Biz üç senedir sabırla bekliyoruz. Sizden de biraz sabırlı olmanızı bekliyorum. Neden sabırlı değilsiniz” dedi.
Mahkeme başkanının daha sonra kendisini ikinci kez uyarması üzerine Altan beyanatını “Bugün size tavsiyem hukuka uymanız, yargının sınırları dışına çıkmamanız, fikirleri yargılamaya kalkmamanızdır. Bu tavsiyeye uyup uymamak sizin bileceğiniz iş” sözleriyle noktaladı.
Ahmet Altan’ın beyanatının tamamına bu bağlantıdan erişilebilir.
Mehmet Altan: Yargıladığınız gibi yargılanmak ister miydiniz?
Ahmet Altan’ın ardından, duruşmaya Silivri Cezaevi’nden SEGBİS’le katılan Fevzi Yazıcı’ya söz verildi. Kısa bir beyanda bulunan Yazıcı, hakkındaki suçlamaları reddederek mahkemeden tahliyesini ve beraatini istedi.
Yazıcı’nın ardından davadaki tek tutuksuz sanık Mehmet Altan söz aldı. Altan, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ardından Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin de hakkındaki suçlamaların yersiz olduğuna hükmettiğini söyledi. Altan ayrıca Yargıtay’ın kararında gerek AYM gerekse AİHM kararlarının bağlayıcılığını vurguladığının da altını çizdi.
Altan, beyanında şu ifadelere yer verdi: “AYM ve AİHM tarafından verilen kararların ‘derece mahkemelerini ve daireyi de bağlayan kararlar’ olduğunun hükme bağlanmasının da burada defalarca altının çizilmesi gereklidir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da itiraz etmemiştir. Karar oybirliğiyle alınmıştır. Ayrıca Yargıtay 16. Ceza Dairesi benim için verilen iki kararı içtihat haline getirerek İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülmekte olan Cumhuriyet Gazetesi Davası’nın bozma gerekçesinde de kullanmıştır. Bir üst mahkemeye yaptığım itiraz bağlamında Anayasal suç işleyerek İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de beni tahliye etmediğini anımsatmak isterim. Kararımın içtihat olarak bu davada da kullanılmış olması bu açıdan da anlamlıdır.”
Altan ayrıca Yargıtay bozma kararındaki İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ilişkin “Daire içtihadına yanlış anlam yükleyerek ‘maddî cebri’ izah etmeden sanıkları mahkûm ettiği” yönündeki ifadeye dikkat çekti. Altan, beyanına şöyle devam etti:
“Bir ilk derece mahkemesinin heyeti, üstelik ağır ceza mahkemesi heyeti Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan da geçmiş bir içtihada nasıl ‘yanlış anlam’ yükler? Hukuk bilgisi yetersiz olduğu için mi yanlışlık yapar, şahsen tanımadığı suçsuz insanlara görevli bir düşmanlık yapmak için mi? İki ihtimal de korkunç ama nihayetinde şahsıma da bu düşmanlık yapıldı. (…) Şimdi soruyorum, suçsuzluğum daha ilk baştan belli iken bu düşmanlık kime ne kazandırdı, elinize ne geçti?”
Mahkeme başkanının Mehmet Altan’ı da beyanatını tamamlaması için uyarması üzerine Altan, 16 Şubat’taki savunmasına atfen “Yargıladığınız gibi yargılanmak ister miydiniz? Vicdanınıza sorun ve öyle karar verin” ifadeleriyle sözlerini noktaladı ve hakkındaki yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını istedi.
Mehmet Altan’ın beyanatının tamamına bu bağlantıdan erişilebilir.
Heyet başkanı, isminin okunmasını istemedi
Mahkeme, sanık sıfatıyla yargılanan gazeteci ve gazete çalışanlarının ardından avukatlarına söz verdi. Heyet başkanı Yalçın, Yakup Şimşek’in avukatı ve kızı Büşra Şimşek’i beyanlarından dolayı uyardı. Yalçın, mahkeme heyetinin değişmesini talep eden Şimşek’in tutanakta yapılan bir yanlıştan bahsetmesine sert tepki gösterdi. Mahkemeyi “yalancılıkla suçladığını” iddia eden Yalçın, Şimşek’i hakkında baroya suç duyurusunda bulunmakla ve salondan atmakla tehdit etti.
Avukat Figen Albuga Çalıkuşu ise Ahmet Altan için yaptığı savunmada, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin “üye olmamakla birlikte örgüte yardım” suçlamasını kabul etmediğini söyledi. Suçun unsurlarının oluşmadığını söyleyen Çalıkuşu “Soruyorum: Ahmet Altan örgütün terör örgütü olduğunu biliyor muydu? Örgütün darbe hazırlığı yaptığını biliyor muydu?” dedi ve 27 aydır tutukluluğu devam eden Altan’ın tahliyesini talep etti.
Avukat Çalıkuşu, Yargıtay’ın beraat edilmesi yönünde hüküm verdiği Mehmet Altan için yaptığı savunmada ise 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin daha önce Anayasa Mahkemesi’nin dosyayla ilgili verdiği ihlal kararına uymadığını hatırlattı. Çalıkuşu’nun savcının ve hâkimler heyetinin isimlerini teker teker sayması üzerine ise heyet başkanı Kemal Selçuk Yalçın, “isimlerimizi okumayın” diye uyardı.
Avukatların beyanlarının ardından duruşmaya ara veren mahkeme, yaklaşık bir saatin ardından kararını açıkladı. “Usul ve yasaya uygun olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararına uymaya” hükmeden mahkeme, tutuklu yargılanan beş sanığın da tutukluluklarının devamına hükmetti.
Tutuksuz yargılanan Mehmet Altan’ın ise yurt dışına çıkış yasağı kaldırıldı. Buna karşın Yargıtay’ın beraat etmesi gerektiği yönündeki hükmüne rağmen mahkeme, Mehmet Altan hakkında beraat kararı açıklamadı.
Heyetin dosyadan çekilmesine yönelik talebi de reddeden mahkeme, söz konusu kararla ilgili bir hafta içinde bir üst mahkeme olan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz edilebileceğini belirtti. Soruşturmanın genişletilmesine yönelik talepler de reddedildi.
Mahkeme ayrıca sanıklardan Şükrü Tuğrul Özşengül’ün sağlık durumunun tutuk hâlinin devamına engel teşkil edip etmediğinin tam teşekküllü bir hastane raporuyla tespitine karar verdi.
Mahkeme, ara kararını açıklamasının ardından duruşmayı 4 Kasım 2019 tarihine erteledi.
Duruşma tarihinin bir aydan daha kısa bir süre sonraya verilmesi nedeniyle, tutuklu sanıklar açısından ayda bir yapılan tutuk incelemesi, bu duruşmadan önce yapılmayacak.
Gezi Davası ertelendi
Aralarında tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın da bulunduğu şehir plancı, avukat, gazeteci, yönetmen, tiyatro oyuncusu ve sivil toplum kuruluşu çalışanı 16 kişinin “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandığı Gezi davasının üçüncü duruşması, 8 Ekim 2019 günü Silivri Cezaevi yerleşkesindeki duruşma salonunda görüldü.
P24’ün izlediği duruşmanın sonunda açıkladığı ara kararında Kavala’nın tutukluluğuna devam kararı veren mahkeme, savcılığın üç tanığının dinlenileceği bir sonraki duruşmanın 24-25 Aralık 2019 tarihlerinde görülmesine karar verdi.
Başladığı günden beri Silivri Cezaevi yerleşkesindeki duruşma salonlarında görülen dava için kampüs içerisinde güvenlik önlemlerinin artırıldığı görüldü. Duruşma salonlarının bulunduğu binanın girişine demir barikatlar ile çok sayıda jandarmanın yerleştirildiği gözlemlendi. Saat 10:00’da başlaması gereken duruşma, gecikmeli olarak 10:56’da başladı. Davanın tek tutuklu sanığı olan Osman Kavala, salona jandarma eşliğinde getirildi. Duruşma boyunca 10 civarında jandarma Kavala’nın yanında oturdu. Kavala’nın yanındaki jandarmaların yanı sıra salonda 100’e yakın jandarma vardı.
Gezi Parkı eylemleri sırasında devrilen belediye araçlarına ait görüntülerin de arasında bulunduğu slayt gösterisi mahkeme tarafından duruşma boyunca salondaki ekrana yansıtıldı. Mahkeme başkanının değişmesi sebebiyle daha önceki celselerde savunmalarını tamamlayan sanıkların sorgusu yapıldı. Mahkeme başkanı sorduğu sorularda Gezi’yi kalkışma, eylemlere katılanları da vandal ilan etti. Duruşmayı resmeden çizerler heyetin isteği üzerine salondan çıkarıldı.
Duruşmada tutuksuz sanıklardan Çiğdem Mater, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi hazır bulundu. HDP Milletvekilleri Züleyha Gülüm, Hüda Kaya, Filiz Kerestecioğlu, Dilşad Canbaz ve Garo Paylan, CHP Milletvekilleri Sera Kadıgil, Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, İsviçre, Hollanda, İsveç, Danimarka, Almanya, Norveç, Kanada, İrlanda, Fransa ve ABD Başkonsolosluklarından temsilciler, İsviçre, İrlanda ve Danimarka Büyükelçilik temsilcileri, Uluslararası Af Örgütü, İngiltere ve Galler Barosu ile Uluslararası Barolar Birliğinden temsilciler duruşmayı izleyenler arasındaydı.
Seyircilere alkış uyarısı
18 Temmuz 2019 tarihli ikinci duruşmanın ardından İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin heyet sayısı ikiye çıkarılmış ve Gezi Parkı davasına ilk heyetin bakmasına karar verilmişti. İlk iki duruşmada Kavala’nın ev hapsiyle tahliye edilmesini isteyen mahkeme başkanı ise ikinci heyetin başkanlığına atanmıştı. Duruşma başlangıcında mahkeme heyetinin yeni başkanı Galip Mehmet Perk, duruşma sırasında alkış ve ses çıkarılması durumunda seyircilerin salondan çıkarılacağı konusunda uyarıda bulundu. Öte yandan duruşmayı resmeden çizerler mahkeme heyeti çizim yapılmasını istemediği için salondan çıkarıldı.
Hâkim Perk, önceki celse dinlenilmesine karar verilen tanıklardan Ercan Orhan Aydın’ın dinlenileceğini söyledi. Gezi Parkı eylemleri sırasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde Ekipler Amiri olarak görev yapan ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ihraç edilen Aydın, duruşmaya Muş’tan SEGBİS ile bağlandı. Ancak SEGBİS bağlantısında yaşanan ses problemi sebebiyle Aydın dinlenemedi.
“Gezi’ye hiçbir maddi destek sağlamadım”
Bunun üzerine mahkeme başkanı Osman Kavala’yı huzura alarak sorgusunu yaptı. Mahkeme başkanı Kavala’ya, “Taksim Dayanışması Platformu’nun kuruluşuyla ilgili ne biliyorsunuz?” diye sordu. Kavala, Taksim Dayanışması Platformu’nun kuruluşunda yer almadığını fakat iki toplantısına katıldığını söyledi. Mahkeme başkanı, “11 Kasım 2011 tarihinde Ayaklan İstanbul’un bir videosu var. Buna ilişkin bilginiz var mı?” sorusunu yöneltti. Kavala bu soruyu şöyle cevapladı: “Gezi ile ilk temasım Haziran 2013. Gezi olayları başlamadan önceki faaliyetlerle hiçbir alakam yok ve hiçbir maddi destek de sağlamadım.”
Kavala, mahkeme başkanının “Otpor liderini tanıyor musunuz?” sorusuna, “Hayır tanımıyorum. Otpor’un ne olduğunu iddianamede öğrendim” yanıtını verdi. Mahkeme başkanı Kavala’ya, iddianamede Gezi Parkı eylemlerinin başlamasına sebep olduğu iddia edilen “Mi Minör” isimli tiyatro oyununa ilişkin de soru yöneltti. Soruşturmanın başladığı tarihten bu yana kendisine ilk kez bu soruların sorulduğunu belirten Kavala, mahkeme başkanına teşekkür ettikten sonra soruyu yanıtladı: “Bu oyuna ilişkin bilgim yok. Memet Ali Alabora ile Gezi olayları başladığında, Haziran ayında tanıştım.” Kavala, mahkeme başkanının sorusu üzerine Gezi’ye Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla gitmediğini ifade etti: “Ofisim Gezi Parkının Elmadağ tarafında bulunan Divan Otel’in karşısında bulunuyor. Ofise giderken olaylara şahit oldum ve gittim. Çağrıdan dolayı gitmedim.”
“İspat yükümlülüğü iddia makamının”
Mahkeme başkanı, “Memet Ali Alabora’nın ‘Mesele sadece Gezi değil arkadaş’ tweetine karşı ‘Bizim tek olayımız doğadır, çevre duyarlılığıdır dediğiniz bir yazılı beyanınız oldu mu ispatlayabilmek için” diye sordu. Kavala ise ispatlama yükümlülüğünün iddia makamına ait olduğunu belirterek, “Yazılı bir beyanım yok ama ben zaten TEMA Vakfı’nın kurucusuyum. Beni tanıyanlar çevre ile ilgili duyarlılığımı bilirler. Gezi Parkı’nın park olarak kalması gerektiğini ifade ettim” yanıtını verdi.
Mahkeme başkanı, “İddianamede geçtiği için soruyorum George Soros’u tanıyor musunuz” diye sordu. Kavala tanıdığını söyledi: “Kendisini 2008’den beri tanıyorum. Açık Toplum Vakfı’nın kuruluşunda bulundum. Soros İstanbul’a geldiğinde Açık Toplum Vakfı toplantılarına katıldı.”
Mahkeme başkanı Kavala’ya Anadolu Kültür’ün kuruluşunda yer alıp almadığını sordu. Kavala da Anadolu Kültür’ü kendi imkanlarıyla kurup Anadolu’nun çeşitli yerlerinde projeler yürüttüklerini anlattı. Mahkeme başkanının, “Açık Toplum Vakfı üzerinden Anadolu Kültür’e ne kadar destek sağladınız” sorusu üzerine Kavala, bunları daha önce dosyaya sunduklarını ve gerekirse yine sunacaklarını söyledi. Kavala ayrıca, Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür arasındaki ilişkiyi gizlemediklerini, bu ilişkinin şeffaf bir şekilde sitelerinde yer aldığını anlattı.
“Sanatı propaganda aracı olarak kullanmadık”
Mahkeme başkanı, “Tape dökümlerinde Gezi olayları sırası ve sonrasında filmler çekildiği bilgisi var. Bu vandallığa çevre duyarlılığı dışında bir desteğiniz oldu mu?” diye sordu. Kavala, “Hayır olmadı. İddianamede bir film projesinden bahsediliyor. Bu film projesi gerçekleşmiş değil. Eğer gerçekleşmiş olsaydı sanat filmi olacaktı. Biz Gezi olayları ve benzer konularda sanatsal niteliği olan, eleştirel, düşündürücü projeleri destekliyoruz. Ama bir propaganda aracı olarak desteklediğimiz proje olmadı. Sanatın propaganda aracı olarak kullanılmasına zaten karşıyız” yanıtını verdi.
Mahkeme başkanı Kavala’ya, iddianamede yer alan Saraybosna Film Festivali’nde Gezi’de çekilmiş 15 dakikalık videoyu gösterdiği yönündeki iddiayı da sordu. Kavala ise Saraybosna Film Festivali direktörü ile bir görüşmesi olduğunu ancak yanında herhangi bir görüntü götürmediğini söyledi. İddianamede, Kavala’nın Gezi Parkı eylemlerinde eylemcilere gaz maskesi temin ettiği de iddia edilmiş ve bu iddia Kavala’nın Mine Özerden ile yaptığı telefon görüşmesinin tape kayıtlarına dayandırılmıştı. Kavala bu iddiayı şöyle cevapladı: “Mine Özerden telefonda bana gaz maskesine ihtiyaç var dediğinde bunun için bir hesap açılmasını açılacak hesaba benim de destek mahiyetinde para göndereceğimi söyledim. Gaz maskesi kullanımının parktaki gençler için barışçıl amaçlarla kullanılabileceğini düşünüyordum. Fakat daha önemlisi böyle bir hesap açtırılmadı. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. İddianamede bir ihbar mektubu var. Bu mektupta benim Gezi olayları başlamadan gaz maskesi tedariki yaptığım iddia ediliyor bu tipik bir Gülenci hareket uygulamasıdır. Gezi’ye giderken eczaneden 10-15 tane gaz maskesi ile 25-30 tane poğaça aldım. Gezi eylemleri ile ilgili kimseye tek kuruş ödeme yapmadık.”
“Gaz ambargosuna ilişkin girişimim olmadı”
Mahkeme başkanı, “Yiğit Ali Ekmekçi ile yaptığınız telefon görüşmesinin tape kaydında gaz ihracatı üzerine bir ambargo oluşturma çabanız var. Buna ilişkin açıklamanız nedir” diye sordu. Kavala, “Türkiye Cumhuriyeti İnsan Hakları Kurumu’nun bir Gezi raporu var. Bu raporda açık şekilde biber gazının usule uygun olmayan kullanılmalarının yaralanmalara neden olduğu ve protestoların bu nedenle uzadığı, büyüdüğü ve şiddetlendiği yazıyor. Söz konusu tapedeki konuşma buna dair bir tepkidir. Biber gazının yasalara uygun kullanılması için yapılmış bir konuşma. Ambargoya ilişkin herhangi bir girişimim de olmadı zaten” yanıtını verdi. Yanıtına, “Gezi parkında aşırı güç kullanılması” diye devam eden Kavala’nın sözünü kesen mahkeme başkanı, “Polis aşırı güç mü kullandı” diye sordu. Kavala ise, “Gezi olaylarında gaz kapsüllerinin özellikle baş bölgesine hedef alınarak atılması ve suistimal edilerek kullanılması en üst noktadaydı” cevabını verdi. Mahkeme başkanı bu yanıtın üzerine duruşmanın başından beri ekrana yansıtılan görüntüleri işaret ederek, “Ekrandaki görüntülere bakın belediye otobüsleri ve birçok araç ters çevrilmiş. Yine de polisin aşırı güç kullandığını düşünüyor musunuz” diye sordu. Kavala şöyle cevapladı: “Büyük ölçüde barışçıl olan gösterilere aşırı güç kullanılarak müdahale edilmemesi ve biber gazının yasalara uygun kullanılmasıdır bizim asıl söylediğimiz.”
“Talimat söz konusu değil”
Mahkeme başkanı, “Gezi olaylarındaki hukuki süreçle ilgili Almanlar, Amerikalılar sizden bilgi alıyor. Siz kimsiniz ki bunlar sizden bilgi alıyor?” sorusunu yöneltti. Kavala, “Bilgi aldıklarına göre bağımsız düşünen, bağımsız analizlerde bulunan biri olduğum anlamına geliyor. Fikir alışverişi dışında herhangi bir ilişkimiz olması mümkün değil. Telefon tapelerindeki konuşmalarımın hemen hepsi değerlendirmelerle ilgilidir herhangi bir talimat söz konusu değildir” yanıtını verdi.
“Bölünmüş Türkiye haritası değil arı ırkının haritası”
Mahkeme başkanı, “Cep telefonunuzda bölünmüş Türkiye haritası, DHKP-C terör örgütünün fotoğrafı var. Bu fotoğraflar neden telefonunuzda?” diye sordu. Kavala, “Bölünmüş Türkiye haritası denen fotoğraf Türkiye’deki arı ırkının hangi bölgelerde olduğuyla ilgili bir harita. Bu haritanın siyasi bir içerikle ilgisi yok. Diğer fotoğraflara gelince Gezi’de gördüğüm ilgi çeken çeşitli anları fotoğrafladım. Atatürk anıtına asılan fotoğraflar tezat teşkil ediyordu. Bu nedenle çektim” dedi. Mahkeme başkanı, “Doğu ve Güneydoğu illerinde kurduğunuz temsilcilik var mı” diye sordu. Kavala, “Evet Diyarbakır’da Diyarbakır Sanat Merkezi açtım genç sanatçıları desteklemek ve İstanbul ile Diyarbakır arasındaki kültürel faaliyeti desteklemek amacıyla” yanıtını verdi. Mahkeme başkanı bu yanıt üzerine “Sanat merkezi için kimlerle görüştünüz” sorusunu yöneltti. Kavala ise sanatçılar, sivil toplum kuruluşları ve belediye başkanları ile görüştüğünü söyledi.
“Tutukluluğum hak ihlâlidir”
Kavala, “Benim sorgum emniyette ve mahkemede yapıldı. Savcılık sorgum zaten yapılmadı. Bu soruların hiçbiri bana sorulmadan hakkımda iddianame hazırlandı. Bu sorular sorularak hazırlansaydı daha uygun olurdu. Bu soruları sorduğunuz için teşekkür ederim” dedi. Kavala, sorgusunun ardından tahliye talebine ilişkin beyanda bulundu: “İddianamede sunulan suçlamaların hiçbiri somut bir delile dayanmıyor. İddianamedeki tapelerdeki konuşmalarım tamamen ifade özgürlüğüne ilişkindir. Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan’ın karşı oyunda da tutukluluğuma ilişkin hakkımda kuvvetli suç unsuru olmadığı belirtilmiştir. AYM başkanının tespit ettiği gibi somut delil bulunmadan tutuklanmam hak ihlâlidir. Yeni delil bulunacak diye 16 ay iddianamesiz tutuklu bulunmam da hak ihlâlidir. Tutukluluğumun devamı da hak ihlâli, hukuksuzluk ve ayrımcılıktır. Mahkemenizin bu hukuksuzluk ve ayrımcılığa son vermesini talep ediyorum.”
“İddianameyi kabul etmiyorum”
Kavala’nın ardından Mücella Yapıcı’nın sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanı Yapıcı’ya, “Telefon görüşmelerinize ait bir tape kaydında ‘Gezi parkı ile işimiz var devrim yapacağız’ demişsiniz. Neye istinaden bunu söylediniz?” diye sordu. Tape kayıtlarının hukuksuzca alındığını söyleyen Yapıcı, “Zaten iddianamenin sonunda FETÖ’nün hazırladığı fezlekelerin yeniden değerlendirildiği yazıyor. Bu nedenle iddianameyi kabul etmiyorum. Sorunuza gelince, telefonda konuştuğum arkadaşım hastaydı. Ben de toparlan işimiz var devrim yapacağız diye dalgamı geçtim. Şakacı bir kadınım ben” yanıtını verdi.
“Taksim Dayanışması Gezi Parkı’nın park olarak kalması için kuruldu”
Mahkeme başkanı, Yapıcı’ya Taksim Dayanışması’nın kurulma amacını sordu. Yapıcı, “Yayalaştırma projesine karşı Taksim Meydanı’nın meydan olarak ve Gezi Parkı’nın park olarak kalması için 2012’de kuruldu. Herkese açıktı. Hatta kurulma aşamasında o dönemki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da davet edilmişti” dedi. Yapıcı, mahkeme başkanının, “Mi Minör tiyatro oyununu hatırlıyor musunuz” sorusuna ise, “İzlemedim ama tiyatro eseriyle bir ayaklanma yapılamaz. Çok fazla böyle oyun, film var; Netflix izliyor musunuz?” diye karşılık verdi. Mahkeme başkanı, “Ama oyunun çıkış tarihi ve sahnede kalması Gezi eylemlerine yakın bir tarih” deyince Yapıcı, bunun çok zorlama bir çıkarım olduğunu söyledi.
“Hukuksuzluğu yapan polislerdi”
Mahkeme başkanı, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam sloganı ile nasıl bir mesaj vermek istediniz?” sorusunu yöneltti. Yapıcı ise söz konusu sloganın Gezi parkını kurtarmak için söylenen bir slogan olduğunu ifade etti. Mahkeme başkanı, “Taksim Dayanışması’nın tencere tava eylemlerinin yaygınlaştırılması ve devam ettirilmesi için bir müdahaleniz oldu mu?” diye sordu. Yapıcı, “Tencere tava ile hiçbir hükümet indirilmezdi son derece barışçıl çağrılar yaptık” dedi. Mahkeme başkanı, “Yasaya saygı diye bir kavram var. Fakat bu protesto ve atılan tweetlerde sürekli bir çağrı, direniş mesajı var. Az önce o vandal görüntüleri izlediniz araçlar ters çevirilmiş. Bu çağrıların ülkeye zarar vereceğini düşünmediniz mi?” sorusunu yöneltti. Yapıcı, “Tam da dediğiniz gibi yasaya saygılı şekilde yayalaştırma projesine karşı Taksim Dayanışması olarak önce hukuk yoluna başvurdu. Hukuk mücadelesini de kazandık. Davayı kazanmamıza rağmen parka dozer sokanların bunu düşünmesi gerek. Halkı Gezi Parkı’na çeken bu anlayış ve polis şiddetiydi. Hukuksuzluğu yapan polisti. Hukuku biz savunuyorduk. Son derece barışçıl şekilde üstelik. Ancak ülkenin güvenlik güçleri hukuku hiçe saydı. Hükümet de bunu kabul etti, FETÖ’cü polislermiş bunu yapan. Peki şimdi onlar nerede, ben neredeyim. Siz bana Taksim Dayanışması’nı sorabilirsiniz ama Gezi’yi soramazsınız. Ben milyonlarca insanın katıldığı Gezi’yi nasıl örgütleyebilirim?” ifadelerini kullandı.
“İddiaların doğru olmadığını en iyi tapeleri yapanlar bilir”
Daha sonra 2011’den Şubat 2013’e kadar Açık Toplum Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapan Ali Hakan Altınay’ın sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanı, Altınay’a vakfın nasıl bir yapısı olduğunu sordu. Altınay da, Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’de çeşitli sivil toplum kuruluşlarının projelerine destek veren bir yapısı olduğunu söyledi. Altınay’ın ardından Mine Özerden’in sorgusuna geçen mahkeme başkanı, “Eylemcilere gaz maskesi dağıtıldığı ile ilgili sizin hesap açtığınız iddiası var” dedi. Özerden ise “Bu iddianın doğru olmadığını en iyi bu tapeleri yapanlar bilir” yanıtını verdi.
“Kaçak inşaatın durdurulması için parka gittik”
Duruşma Can Atalay’ın sorgusu ile devam etti. Atalay sorgusu başlamadan evvel, “Şu an itibariyle Hâkimler Savcılar Kurulu’nun doğal hakim ilkesine aykırı işlem yapmıştır mahkeme. Anayasa 36’ya aykırıdır heyetinizin dosyaya atanması. Ama sorularınıza cevap vermeye çalışacağım” diye konuştu. Mahkeme başkanı Atalay’a da Taksim Dayanışması’nın “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Katil polis hesap verecek” sloganlarını sordu. Atalay, “Bu sloganlar Gezi’nin birinci yıldönümünde atıldı ve yargılamayla ilgisi yoktur. Taksim’de kalan son yeşil alanı ve deprem toplanma alanına bir bina yapmaya karar verdi hükümet. Biz de buna itiraz ettik ve dava açtık. İnşaatın durdurulması için parka gittik. Çünkü hiçbir hukukî dayanağı yoktu bu kaçak inşaatın. Ve o esnada hiçbir şekilde polise mukavemet olmamıştır. 28 Mayıs 2013’te kaçak inşaata biz itiraz ettik. 31 Mayıs’ta da yapılan hukuksuzluğa karşı herkes itirazını alıp parka geldi. Olay budur” dedi.
Atalay’ın sorgusu sona erince duruşmaya saat 16:00’ya kadar ara verildi.
“Kişisel görüşlerimi paylaştım”
Duruşma 16:02’de Tayfun Kahraman’ın sorgusuyla başladı. Mahkeme başkanı, “Sosyal medyadan kişisel olarak çok fazla eylem çağrısı yaptığınız iddia ediliyor” dedi. Kahraman, kişisel paylaşımdan çok Taksim Dayanışması’nın çağrılarını retweet ettiğini söyledi. Mahkeme başkanı, Kahraman’ın gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’la iddianamede yer alan tape kayıtlarını hatırlattı ve bu görüşmenin neye ilişkin olduğunu sordu. Kahraman da Aydıntaşbaş’ın gazeteci kimliğiyle kendisini aradığını ve Aydıntaşbaş’a görüş verdiğini söyledi: “Kişisel görüşlerimi Taksim Dayanışması adına bir siyasi perspektife çekmek mümkün değildir. Basındaki kaynaklardan edindiğim bilgileri Aydıntaşbaş’la paylaştım.”
“Taksim Dayanışması bireylerden değil kurumlardan oluşur”
Mahkeme başkanı, “Gezi eylemlerinde sürekli bir görünme isteği neden var sizde?” deyince Kahraman, “İstekten ziyade Şehir Planlamacıları Odası temsilcileri olarak Taksim Dayanışması içinde görev alıp basın açıklamaları yapıyorduk. Bir istek değil kurumsal temsiliyeti yerine getirmek adına yaptığımız faaliyetlerdir bunlar. Taksim Dayanışması kişilerden, bireylerden değil kurumlardan oluşur. Taksim Dayanışması bir çatı yapılanması aslında” yanıtını verdi. Mahkeme başkanı, “Olaylar yaygınlaşıp artık bir terör boyutuna vardığında platform olarak toplanıp bizim bunlarla ilişkimiz yoktur gibi açıklamanız var mı?” diye sordu. Kahraman, “Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ne bizim ne de Taksim Dayanışması’ndaki kurumların bu olayları tasvip ettiğini söylenemez. Kolluk kuvvetleri bu araçları devirenleri tespit edip yargılaması gerekirken bize soruyor” dedi. Mahkeme başkanı bu kez de “Bu vandallardan geri duralım gibi bir girişiminiz oldu mu?” diye sordu. Kahraman ise “Taksim Dayanışması olarak hükümetle görüşmeler yaptık. Vandalizm olarak tanımladığınız tahribat ne kadar yanlışsa çadırların yakılması ve oradaki polis şiddeti de o kadar yanlıştı” yanıtını verdi.
“Tapelerin kurgu olmadığı nerden belli”
Dava kapsamında yedi ay tutuklu kaldıktan sonra ilk duruşmada tahliye edilen Yiğit Aksakoğlu’nun sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanı Aksakoğlu’na iddianamedeki iddiaları sordu. Aksakoğlu, “Gezi bir başlangıç ve sivil itaatsizlik değildir. Diyalog ve Uzlaşma merkezini çözüm sürecine ve toplumsal uzlaşıya katkı için kurdum. Çözüm süreci bitince kapattım. Helsinki Yurttaşlar Derneği’ne de üye değilim. Bununla ilgili belgeyi de dosyaya sunduk. Benim hakkımdaki tüm deliller Gezi bittikten sonra toplanmış dolayısıyla eylemleri yaymak ve derinleştirmek gibi bir suçlama söz konusu olamaz” dedi. Mahkeme başkanının “İvan Maroviç’in Türkiye’ye getirilmesinde görev aldınız mı?” sorusunu yanıtlayan Aksakoğlu, “Hacettepe Üniversitesi’nden bir hocanın yüksek lisans programı için kimi getirmeliyiz sorusuna İvan Maroviç olabilir diye cevap verdim. Kendisini tanımam. Türkiye’ye de ben getirtmedim. Adını telefonda söylediğim için yedi ay hapiste yatırdınız. Benim cezaevinde yatmama sebep olan bu ses kayıtları nerede? Kurgu olmadığı nerden belli?” dedi. Mahkeme başkanı ise “Siz soru soramazsınız, sorguyu biz yapıyoruz” diye çıkıştı.
“Çekildiği iddia edilen film çekilmedi”
Tutuksuz sanıklardan Yiğit Ali Ekmekçi’nin sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanı, “Biber gazına ambargo konulmasıyla ilgili çalışmanız oldu mu?” diye sordu. Ekmekçi, “Hayır olmadı. Ablam Avrupa Komisyonu İnsan Hakları Komisyonu’nda çalışıyor. Onun Türkiye’ye geleceğini ve görüşmek isteyip istemediğini Kavala’ya söyledim” yanıtını verdi. Son olarak Çiğdem Mater’in sorgusunu yapan mahkeme başkanı, iddianamede yer alan film iddiasını ve Açık Toplum Vakfı’ndan film için para alıp almadıklarını sordu. Mater, “Sanatçıların genellikle parası olmaz. Elimizde Gezi ile ilgili epey görüntü birikmişti. Bunları film yapmak istiyorduk. Ancak yapamadık. Zaten IMDB’ye bakar ya da Google araması yaparsanız çekilmediğini göreceksiniz. Açık Toplum Vakfı’na yalnızca Saraybosna’daki film festivaline gidebilmek için başvurduk ve vakıf İstanbul-Saraybosna arası gidiş-dönüş uçak biletlerini aldı” dedi.
“Tutukluluk orantısız”
Sanıkların sorgusunun tamamlanmasının ardından Aksakoğlu’nun avukatı Turgut Kazan söz aldı. Avukat Kazan, telefon dinlemelerinin usulsüz yapıldığını ve dinlemeleri yapan kişilerin içeride olduğunu ancak müvekkili ve diğer sanıkların yargılandığını söyledi. Kavala’nın avukatı Deniz Tolga Aytöre de tapelerin hukuka aykırı şekilde toplandığını söyledi. Mahkeme başkanı Aytöre’nin sözünü keserek “Çok yavaş gidiyorsunuz” diye savunmasına müdahale etti. Aytöre, “Kavala’nın Gezi’nin finansörü olduğu iddiasının delili yalnızca 34 tane tapeye dayandırılıyor. Buradaki bütün sanıklarla Kavala aynı durumdadır ama Osman Kavala tek tutuklu sanıktır. Kavala’nın tahliyesini istiyorum” dedi. Kavala’nın avukatlarından Köksal Bayraktar da söz alarak, “Bu davada tutukluluğun şartları yok. Suçun unsurları oluşmamıştır. Müvekkilin suç işleme kastı da yok. Gezi eylemini kalkışma olarak nitelemek mümkün değil. Dolayısıyla suç unsurlarının oluşmadığı halde müvekkilin tutuklu olması orantısızdır ve hak ihlâlidir” diye konuştu.
Dava Aralık ayına ertelendi
İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü avukatları davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşma savcısı, dosyanın geldiği aşama itibarıyla firarilerin yakalama kararlarının infazının beklenmesini, duruşmaya gelmeyen tanıkların zorla getirilmesini ve suçun vasıf ve mahiyeti göz önünde bulundurularak Kavala’nın tutukluluğunun devamını istedi.
Ara kararını açıklayan mahkeme, firari sanıklar hakkındaki yakalama emirlerinin infazının beklenmesine, tutuksuz sanıklardan İnanç Ekmekci hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesine, tanıkların bir sonraki celse hazır edilmesine hükmetti. Mahkeme, suçun vasıf ve mahiyeti, somut olgu ve kanıtların varlığı, öngörülen cezanın kaçma şüphesini doğurması nedeniyle Kavala’nın tutukluluk hâlinin devamına karar vererek davayı 24-25 Aralık 2019 tarihlerine erteledi.
Duygu Güvenç ve Alican Uludağ’ın duruşması ertelendi
Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alican Uludağ ile gazetenin eski muhabiri Duygu Güvenç’in Pastör Brunson haberleri nedeniyle “Türkiye Cumhuriyetini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılama” (TCK 301) suçlamasıyla yargılandıkları davanın dördüncü duruşması 10 Ekim 2019 günü İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
P24’ün takip ettiği duruşma bir saatlik gecikmeyle, saat 12:21’de başladı. Alican Uludağ’ın katılmadığı duruşmada Duygu Güvenç ve sanık avukatları hazır bulundu.
Yapılan kimlik tespitinin ardından Güvenç’in savunmasına geçildi. Yirmi bir yıldır diplomasi haberleri yaptığını ve meslek hayatı süresince hiçbir haberinin yalanlanmadığını belirten Güvenç, “Suçlama konusu haberim de yalanlanmadı. Bu yazıda aşağılama söz konusu değildir. Yazdığım yazının herhangi bir suçla ilgisi yoktur. Alican Uludağ haberi hukuki açıdan yazdı, ben de diplomasi açısından yazdım. Yazımda Türk yargısının rahat bırakılmasını savundum ve eleştirilerimi sundum” dedi.
Brunson’ın tahliye edilmesinin ardından attığı tweette de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı etiketleyerek bizzat teşekkür ettiğini hatırlatan Güvenç, “Bunların her biri birer siyasî, diplomatik hamledir. Siyasilerin zamanla değişen tutum ve sözleri bir pazarlık olmadığını göstermez. Siyasilerin öncelikleriyle gazetecilerin öncelikleri de aynı olmaz. Bizim görevimiz siyasilerin değişen tutum ve yaklaşımlarını halka aktarmaktır. Bu haberden dolayı ceza alırsam, bu Anayasamızda güvence altına alınan basın özgürlüğü ile ifade hürriyetinin açık ihlâli olur. Ceza verilmesi hâlinde, hiçbir gazeteci, siyasilerin diplomatik pazarlıklarda ele aldığı davalara yönelik bir eleştiri yapamayacaktır. Halk da bilgilenemeyecektir. Bu nedenle beraatimi talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
“Haber hepimiz için bir ihtiyaç”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) 2018 yılında düşünce ve ifade özgürlüğü konularında en fazla mahkûm edilen ülkenin Türkiye olduğunu söyleyen Güvenç, savunmasını şöyle tamamladı: “Ben bir gazeteciyim. Sizin de bildiğiniz gibi gazeteci, sadece görünen gerçekleri haber yapmaz. Bir olayın perde arkasındaki gerçekleri araştırır, sorgular ve ortaya çıkarır. Bir gazetecinin işi haber yapmaktır, başka bir amacı yoktur. Haber bir suç unsuru değildir. Haber tıpkı su gibi, sizin için, benim için, hepimiz için bir ihtiyaçtır.”
Güvenç’in mahkemeye yazılı olarak da sunduğu savunmasının tamamına bu bağlantıdan erişilebilir.
Güvenç’in avukatı Abbas Yalçın, yargılama konusu haberle ilgili müvekkilinin İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde de yargılandığını belirterek bu dosyanın kendilerine gönderilmesini istedi. Yalçın ayrıca, savunma için mahkemeden süre talep etti. Talepleri kabul eden mahkeme, duruşmayı 9 Ocak 2020 tarihine erteledi. Duruşma saat 12:53’te sona erdi.
Gazete Karınca eski imtiyaz sahibi Necla Demir beraat etti
Gazete Karınca’nın eski imtiyaz sahibi Necla Demir’in haber sitesinde yayımlanan Afrin haberleri nedeniyle “zincirleme örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılandığı davanın üçüncü duruşması 11 Ekim 2019 günü İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
P24’ün takip ettiği duruşma, iki saat 15 dakika gecikmeli olarak saat 14:03’te başladı. Duruşmada Necla Demir ile avukatı Sercan Korkmaz hazır bulundu.
“Haberler ifade özgürlüğü kapsamında”
Önceki savunmalarını tekrar eden Demir, iddianamedeki haberlerin ifade özgürlüğü kapsamında bulunduğunu ve suçun unsurlarının oluşmadığını belirterek beraatini talep etti.
Duruşma savcısı ilk celsede sunduğu mütalaasını tekrar ederek, Demir’in üzerine atılı “zincirleme örgüt propagandası yapmak” suçundan cezalandırılmasını istedi.
Savcının mütalaasına katılmadıklarını ifade eden avukat Sercan Korkmaz, gazetecilik faaliyetinin cezalandırıldığını söyledi. Korkmaz, “Haber içerikli yayınlardan yargılama yapılması içtihatlara aykırıdır” diyerek müvekkilinin beraatini talep etti.
Beraat kararı oy çokluğuyla verildi
Mahkeme, kararı müzakere etmek için duruşmaya 5 dakika ara verdi. Seyirciler salondan çıkarılırken duruşma savcısı içeride kaldı. Savcının müzakereye eşlik edip etmediği öğrenilemedi.
Saat 14:26’da kararını açıklayan mahkeme, Demir’in üzerine atılı “zincirleme örgüt propagandası yapmak” suçundan oy çokluğuyla beraatine karar verdi. Demir’in beraatine ilişkin karara muhalefet şerhini mahkeme başkanın koyduğu öğrenildi.
Meşale Tolu’nun yargılandığı dava ertelendi
Aralarında Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri ve çevirmeni Meşale Tolu ile Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) MYK üyesi Suat Çorlu’nun da bulunduğu 27 kişinin “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” suçlamalarıyla yargılandığı davanın onuncu duruşması 11 Ekim 2019 günü İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
P24’ün takip ettiği duruşma yarım saat gecikmeyle 10:33’te başladı. Duruşmada tutuksuz sanıklar Ceren Çoban ve Sinan Aktaş ile sanık avukatları hazır bulundu. Meşale Tolu ise vareste tutulduğu için duruşmaya katılmadı. Duruşmayı Almanya Başkonsolosluğu’ndan temsilciler de izledi.
“Sanıkları simaen tanıyorum”
Davanın yedinci celsesinde dinlenmesi kararlaştırılan gizli tanık Deniz Gürhan, görüntüsü ve sesi değiştirilerek duruşmaya SEGBİS ile bağlandı. Mahkeme başkanı gizli tanık Gürhan’a, dava kapsamında yargılanan sanıkları tanıyıp tanımadığını sordu. Gizli tanık, “Bana gönderdiğiniz resimleri isim olarak değil simaen tanıyorum. Üzerinden çok zaman geçtiği için isimleri hatırlamıyorum” diye yanıtladı. Bunun üzerine mahkeme başkanı, duruşmada hazır bulunan sanıkların görüntüsünü yakınlaştırarak tanıyıp tanımadığını sordu. Gizli tanık ise her iki sanığı da Gezi olaylarından tanıdığını ifade etti. Gizli tanık, mahkeme başkanının, “Örgütle bağlantıları var mı?” sorusunu ise “Bilmiyorum” diye yanıtladı.
Tutuksuz sanık Aktaş söz alarak, “Ben Gezi olaylarına hiç katılmadım. Gizli tanık beni nasıl gördü merak ediyorum” dedi. Mahkeme başkanı gizli tanığa, Aktaş’ı gördüğüne emin olup olmadığını sordu. Gizli tanık ise kesin olarak gördüğünü söyledi. Bunun üzerine avukat Keleş Öztürk, “Gezi’de nerede, ne yaparken gördünüz?” sorusunu yöneltti.
Gizli tanık, “Herkes gibi o da çatışıyordu” dedi. Avukat Öztürk, “Bir sürü olay vardı. Her yerde çatışma vardı. Neredeki çatışmada gördünüz?” diye sordu. Gizli tanık, hatırlamadığını ifade etti.
“Gizli tanık beyanları itibar edilemeyecek durumda”
Gizli tanığın dinlenilmesinin ardından mahkeme başkanı duruşma savcısına görüşünü sordu. Savcı, eksik hususların giderilmesini ve sanıklara uygulanan adli kontrol tedbirlerinin devamını talep etti. Daha sonra tutuksuz sanıklar Çoban ve Aktaş söz alarak adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasını istedi. Sanık avukatları da mahkemeden, adli kontrol tedbiri bulunan müvekkillerinin adli kontrollerinin kaldırılmasını ve soruşturmanın genişletilmesi taleplerini sunmak için süre istediler. Sanık avukatlarından Öztürk, duruşmada dinlenen gizli tanığın beyanlarının itibar edilemeyecek durumda olduğunu söyledi.
Dosya savcıya gönderildi
Duruşmaya ara vermeksizin açık müzakere yapan mahkeme, adli kontrol tedbirlerinin devamına, incelemesi yapılmış, suç unsuru içermeyen ve imajı alınmış dijital materyallerin iadesi için yazı yazılmasına, sanık müdafilerine soruşturmanın genişletilmesi talepleri için 1 aylık süre verilmesine, ve dosyanın esas hakkında mütalaa için iddia makamına gönderilmesine karar vererek davayı 25 Şubat 2020 tarihine erteledi.
Özgür Gündem imtiyaz sahibi Kemal Sancılı cezaevinden çıktı
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin imtiyaz sahibi Kemal Sancılı, verilen hapis cezasının bitmesinin ardından 11 Ekim 2019 günü akşam saatlerinde Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden çıktı.
Özgür Gündem davasından tutuklu olan Sancılı hakkında 10 Nisan’da tahliye kararı verilmişti. Ancak Sancılı, Demokratik Ulus gazetesi davasında verilen 3 yıl hapis cezası nedeniyle tahliye edilmemişti.
Sancılı, avukatı Özcan Kılıç’ın müvekkilinin cezaevinde kaldığı sürenin mahsup edilmesi için yaptığı başvurunun kabul edilmesinin ardından cezaevinden çıktı.
Gazeteci Beritan Canözer’in evine polis baskını
JinNews muhabiri Beritan Canözer’in evine 10 Ekim 2019 gece saatlerinde polis baskın düzenledi. Canözer’in evde yalnız olan kardeşini yere yatırarak üst araması yapan polislerin evde arama yaptıkları, evde bulunan bazı dergi, fotoğraf ve gazetelere el koydukları öğrenildi. Polis, Canözer’in sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle Diyarbakır Emniyetine gelerek ifade vermesi gerektiğini bildirdi.
Gözaltına alınan Birgün ve Diken editörleri serbest bırakıldı
BirGün gazetesi internet sitesi editörü Hakan Demir, 10 Ekim 2019 tarihinde sabaha karşı evine gelen polisler tarafından gözaltına alındı. Demir’in gözaltına alınmasına gerekçe olarak internet sitesinde yer alan bir haberin Twitter’da paylaşılma şekli gösterildi. Emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından aynı gün içinde savcılığa sevk edilen Demir, adli kontrol talebiyle sevk edildiği 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı.
Aynı gün öğle saatlerinde gözaltına alınan Diken’in sorumlu yazı işleri müdürü Fatih Gökhan Diler de Emniyetteki işlemlerin ardından sevk edildiği adliyede savcılık sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkemece adlî kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Diler’e de yurt dışına çıkış yasağı konuldu. Diler’in, Demokratik Suriye Güçleri sözcüsünün açıklamasının yer aldığı bir haber nedeniyle gözaltına alındığı, soruşturmanın “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” iddiasıyla yürütüldüğü ortaya çıktı.
Özgür Gündem davası Şubat ayına ertelendi
Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmenleri Hüseyin Aykol ve Zana Kaya ile gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ve eski Kürt siyasetçi Hatip Dicle’nin “hükümeti, yargı organlarını veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama” ve “Türk milletini, cumhuriyetini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşağılama” suçlamalarıyla yargılandığı davanın 14. duruşması 10 Ekim 2019 günü İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Dicle hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklenmesine karar veren mahkeme, davayı 6 Şubat 2020 tarihine erteledi.
“Büyükada davası” savcının mütalaası için Kasım ayına ertelendi
Af Örgütü Türkiye Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın da aralarında bulunduğu 11 hak savunucusunun yargılandığı “Büyükada davası”nın dokuzuncu duruşması 9 Ekim 2019 günü İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
P24’ün izlediği duruşmada sanıklardan Taner Kılıç, İlknur Üstün, Nalan Erkem ve Günal Kurşun ile sanık avukatları hazır bulundu.
Duruşma savcısı, dosyada yeni görevlendirildiğini belirterek, dosya içeriğinin ve evrakların fazlalığı nedeniyle mütalaanın hazırlanması için süre talep etti. Mahkeme, savcının süre talebini kabul ederek, davayı 27 Kasım 2019 tarihine erteledi.
Yargıtay, Nedim Türfent’e verilen hapis cezasını onadı
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 3 yıldan uzun süredir tutuklu bulunan gazeteci Nedim Türfent’e verilen 8 yıl 9 ay hapis cezasını onadı.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Türfent, Van’da 13 Mayıs 2016 tarihinde tutuklanmıştı. Türfent’in cezasının onanmasının ardından tutuklu koğuşundan hükümlü koğuşuna alındığı öğrenildi. Onama kararının avukatlara henüz tebliğ edilmediği, sadece Türfent’e iletildiği öğrenildi.
Gözaltına alınan Natali Avazyan serbest bırakıldı
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ailesiyle ilgili yaptığı bir paylaşım nedeniyle Çavuşoğlu’nun şikayeti üzerine 8 Ekim 2019 günü gözaltına alınan insan hakları savunucusu Arlet Natali Avazyan, 9 Ekim günü sevk edildiği Kartal Adliyesi’nde adlı kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Ziya Ataman hakkında verilen kararın gerekçesi açıklandı
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Ziya Ataman’ı Eylül ayında “terör örgütü üyeliği” suçundan 14 yıl 3 ay hapis cezasına çarptıran Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararını açıkladı.
Aynı davanın sanıklarından olan Kadir Ataman’ın “duyuma dayalı” ifadelerini dikkate alan mahkeme, Ataman’ın sonradan katıldığı açlık grevi eylemini de cezaya gerekçe yaptığı görüldü.
Aret Demirci’ye “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan ceza
Sivil toplum çalışanı Aret Demirci, bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yargılandığı davada hapis cezasına çarptırıldı.
Davanın karar duruşması, 8 Ekim 2019 günü İstanbul 59. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. P24’ün izlediği duruşmanın sonunda Demirci’yi 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptıran mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.
Berzan Güneş’in davası Kasım ayına ertelendi
Gazeteci Berzan Güneş’in Iğdır’da görülen davasıyla birleştirilen ve “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı davanın 17. duruşması 8 Ekim 2019 tarihinde İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Esas hakkında mütalaasını sunan savcı, Güneş’in “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” suçlarından cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme, Güneş’in avukatlarının mütalaaya karşı savunma için süre talebini kabul ederek davayı 5 Kasım 2019 tarihine erteledi.
Beraat eden Barış Akademisyeni sayısı 350’yi geçti
Anayasa Mahkemesi’nin Temmuz ayında Barış Akademisyenlerinin başvurularına ilişkin hak ihlâli kararı vermesinin ardından, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladıkları gerekçesiyle yargılanan akademisyenlerden toplam 351’i hakkında beraat kararı verildi.
Cezaevindeki gazeteciler ve medya çalışanları listesi
11 Ekim 2019 tarihi itibarıyla Türkiye’de en az 126 gazeteci ve medya çalışanı, tutuklu veya hükümlü olarak cezaevinde bulunuyor.
Kaynak: Cansu Pişkin, Özgün Özçer, platform24.org expressioninterrupted.com