“Hakkımda hiç bir şey bilmediği halde beni devletin ve iktidarın söyledikleri ile kazan dairesinde bekleyen cellatların ithamları ile taşlayan insanların demokratik ve özgür bir ülkede yaşamaları için verdiğim savaşta öldüm. Beni korkutacak hiç bir şey yok. Çünkü, ölüler korkusuz olur!”
ARZU YILDIZ / SÜRGÜN GAZETECİ / KANADA
Journalist Post ÖZEL
2003 yılından beri bağımsız gazetecilik yapıyorum. 2009 yılından 2016 yılına kadar adliye muhabirliği yaptım. Bir “adliye binası” kelimesi başkalarına ne hissettirir bilemem, ama benim kalbime bir bıçak saplanmış gibi olur ve acı, çaresizlik, gözyaşı, umutsuzluk, yalnızlık, keder ve hüzün adına ne kadar sözcük üretilmişse hepsini aklıma getirir. Bir mezarlığı andırır adliyeler, bir cinayete kurban giden maktulün yakınları ile işlediği cinayetten ötürü diri diri mezara hapishaneye gidenlerin buluşma noktasıdır. Bir anne toprağa verdiği çocuğuna, diğeri katil olan evladına yanar. Kışın ortasında çıplak ayakla babasının gözaltına alındığını duyup koşup gelen gençler görürsün. Bir morg gibi soğuktur duvarlar. Çıplak da gelsen, kıyafetle de gelsen, yaz ya da kış olsa da fark etmez; üşürsün! Büyük törenlerle bir araya gelenlerin, büyük kavgalarla boşanarak gidişini izlersin. Bunalırsın, bir savcının odasına gider, “kafamı dağıtayım” dersin eline bir şiir kitabı tutuşturur. Dört yaşında tecavüze uğrayan bir erkek çocuğunun gözlerini anlatan şiir düşer önüne. Eee Savcı’nın yazdığı şiir de iddianameye benzer…! Hep acılar anlatılır…
Karnın acıkır kantine girersin, yemeğini fakirlikten ve vefadan hapse giren çocukluk arkadaşın yarı mahçup, yarı mahkum bir şekilde getirir. Çıkarsın dışarı bir sigara yakmak istersin, biri yanına yanaşır bir dal da o ister, çaldırdığı için parasını… Fakirin parasını yemek, bir evliliği bitirmek, tecavüz etmek birini öldürmekten farksızdır anlarsın. Çünkü adliyeye düşen insanlar artık yarımdır. Adliyeler, cenazeler ve onlarla vedalaşan insaların buluştuğu bir mezarlığı andırır. Sonra seninle beraber o mezarda sabah akşam acılara tanıklık eden, kapıda kendisinden “umut” ve “adalet” dilenen gözü yaşlı binlerce insan için çalıştığını gördüğün savcıların “adaletsiz ol” emrine uymadıkları için tutuklanmalarını izlersin, masum olduklarını bile bile. Adalet binası “adaletsizlikten” yıkılır. Enkaz altında kalırsın…
Bir adliye binası kime ne anlatır bilemem ama bana içine kendimi de gömdüğüm bir mezarlığı anımsatır. Siyaset, aptalların işi olduğundan aklı olan adalet arar, adalet ister, adalet konuşur…
15 Temmuz 2016’da hâlâ çözülemeyen darbe girişimi gecesinde at ahırlarında askerlerin ve insanların kilotlarla oturtulduğunu, dayak yediğini gördüğümde Facebook hesabıma “işkence suçtur, devlet adaletten sorumludur, işkence yapamaz” yazmam bu yüzdendi. Bir gece sonra “işkence insanlık suçu” yazarak, terör propagandası yaptığım iddiası ile kapıma polis gönderip hakkımda tutuklama kararı çıkardılar. O gece evde olmadığım için polise gitmedim. Kucağımda yedi aylık bebeğim, yanımda 7 yaşındaki büyük kızımla aylarca kaçak hayatı yaşadım. Sonra hepsini terk etmek zorunda kaldım. Çünkü o “adalet binası” çaresizlerin ve yarım insanların buluştukları bir mezarlık bile değildi. İnsanların suçlu ya da suçsuz olduklarına bakılmaksızın içine atıldığı bir kazan dairesiydi. Gerçeklerin üzerini örtmek ve korkuyu sıcak tutmak için kömür gibi yakılan insanlarla doldu o kazan dairesi. Yananların çığlıklarının bile duyulmadığı bir kazandı bu üstelik!
Gazetecilik hayatım boyunca hakkımda hiç “yalan haber” davası açılmadı. Tekzip yemedim. Tutuklama kararı öncesi sayısını hatırlamadığım kadar soruşturma ve davaya maruz kaldım. Tamamında tarafıma yöneltilen isnatlar “devlet sırrını ifşa”, “gizliliğin ihlali” gibi suçlamalardı.
15 Temmuz, “adliye binalarını” iktidara muhalif olan herkesin içine atılacağı bir kazan dairesine dönüştürecek bir muamma ve bahane oldu.
Birçok arkadaşım suçsuz yere cezaevinde, ben yedi aylıkken bıraktığım kızımı ilk kez dört yaşında gördüm. Çocuklarıma üç yılda kavuşabildim. Ama hâlâ bekleyenler var. Yedi yaşındayken ayrıldığım kızım Emine benimle büyüdüğünden onla ayrı kalsak da geldiğinde annesine geldiğini biliyordu ve mutlu oldu. Ancak yedi aylıkken terk ettiğim kızım Fatma Zehra, geleli bir yıl oldu ama hâlâ onun için bir bilinmezim. Fatma Zehra, tanımadığı bir kadına, bilmediği bir ülkeye, daha önce duymadığı dile, içinde yaşamadığı bir eve ve hiç oturmadığı bir sofraya alışamadı. “Küçücük çocuk alışır, unutur” dediğinizi duyar gibiyim. Ama sonradan kimseye anne olunmadığını yaşayarak öğrendim. Her gece yatmadan önce “iyi şeyler düşünelim. Belki rüyamda dedemi ve annemi (anneanne) görürüm” diyerek yatıyor. Virüsten dolayı uçakların kalkmadığını bu yüzden evine gidemediğini düşünüyor. Onun özlediği bir evi, annesi-babası bildiği bir ailesi ve kavuşma hayalleri kuracak “umudu” var! Ama ben yokum! Benim Fatma Zehra gibi hayalini kuracağım hiç bir şey kalmadı. Ne geçmiş, ne arkadaş, ne dil, ne bilgi, ne para, ne kimlik… hiçlerle doluyum… Çoğu kişinin karakterini satılığa çıkardığı parayı, malı, konforu binlerce kez elimin tersi ile ittim. Bu yüzden vazgeçtiğim ve hiç kabul etmediğim şeylerle beni tehdit edemezler. Hakkımda hiç bir şey bilmediği halde beni devletin ve iktidarın söyledikleri ile kazan dairesinde bekleyen cellatların ithamları ile taşlayan insanların demokratik ve özgür bir ülkede yaşamaları için verdiğim savaşta öldüm.
Beni korkutacak hiç bir şey yok. Çünkü, ölüler korkusuz olur!
Arzu Yıldız kimdir?
Arzu Yıldız, Bir TV (32. Gün), Star TV, Medya kronik, Taraf Gazetesi, Haberdar, T24, Grihat gibi televizyon kanalları ve haber sitelerinde bağımsız gazeteci olarak
çalıştı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra yapılan işkenceler sebebiyle, ‘Hukuk devletinde kimseye işkence yapamazsınız. İşkence insanlık suçudur.’ sözleriyle tepki gösterdiği için yakalama kararı çıkarıldı ve yaklaşık 4 ay kaçak hayatı yaşadı. Ardından yasa dışı yollarla Yunanistan’a geçti ve orada mülteci kampında kaldı. 23 Kasım 2016’da Kanada’ya geçen Yıldız burada iltica etti. 2 yıl sonra büyük kızına, 3 yıl sonra da küçük kızına kavuşabildi.
Kanada’da pizza dağıttı, fabrika ve restoranlarda çalıştı. Şimdilerde yemek dağıtımı yapıyor. Ayrıca Gazete Davul’da serbest gazetecilik yapmayı sürdürüyor.
4 kitap kaleme alan Yıldız, Kanada Meclisi İnsan Hakları Komisyonu ve Kanada Gazeteciler Derneği tarafından düzenlenen ulusal konferansta konuşma yaptı. Yıldız, Kanada Gazeteciler Derneği, PEN Kanada ve Sürgündeki Yazarlar Derneği üyesi.
Yıldız, akademisyen ve yönetmen James Cullingham ile ‘ifade özgürlüğü’ ve ‘mülteci gazetecileri’ konu alan bir belgesel projesinde yer alıyor