Türkiye’de ve dünya çapında birçok gazeteci, blog yazarı ve yazar çoğu zaman meslekleri ve hatta hayatları pahasına iktidarlar karşısında gerçekleri söyleyebilmek ya da muhalif fikirlerini dile getirebilmek için çalışıyor. Tehdit ve gözdağı ile karşılaşan bu kişiler, hükümetlere ya da bilgi akışını elinde tutanlara karşı mücadele ediyor. Gazetecilerin ve basın mensuplarının herhangi bir şekilde kovuşturmaya uğrama korkusu olmadan meşru mesleki faaliyetlerini yerine getirebilmesi ve ifade özgürlüklerinin güvence altına alınması gerekiyor.
Uluslararası Af Örgütü, Mart 2013’te yayımladığı “Türkiye: İfade Özgürlüğünün Tam Zamanı” adlı raporda Türkiye’de basın özgürlüğünün ciddi bir şekilde kısıtlandığını, gazetecilerin sadece mesleklerini icra ettikleri için belirli yasalar uyarınca kovuşturmaya uğradıklarını ve hatta hapis cezası aldıklarını belirtmişti. Bu yasalar hala yürürlükte ve gazeteciler hakkında bu yasalar uyarınca hala davalar açılıyor.
Eylemlerle ilgili bağımsız bir şekilde haber yapılmasında gazetecilerin önemli bir rolü bulunuyor. AGİT Kılavuzu’nda da belirtildiği gibi “Medya görüntüleri hem eylemleri düzenleyenler hem de kolluk kuvvetlerinin hesap verebilirliği açısından önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle medyanın eylemlere erişimi olmalı ve polis operasyonlarının da bunu kolaylaştırması gerekmektedir”.1
Fakat, Gezi Parkı eylemleri sırasında ve sonrasında, ana akım medyaya yönelik baskılar artarak devam etti. Ulusal medya kuruluşları için çalışan birçok gazeteci, hükümetin Gezi Parkı eylemlerine tepkisi ile ilgili eleştirel habercilik yapmaktan kaçınmaları için editörlerinden ve hükümet ile ilişkileri olan medya patronlarından baskı gördü. Muhalif görüşlerini dile getirmek isteyen eylemcilere ana akım medyada yer verilmedi. Muhalif yayın kuruluşları için çalışan gazeteciler ise, hem hükümetin eleştirilerinin hedefi oldular, hem de alanda gözaltına alındılar, sözlü tacize ve fiziksel şiddete uğradılar.
Sosyal medya üzerinden paylaşılan bir konuşma kaydına göre, 2013 Haziran ayında Başbakan, HaberTurk adlı haber kanalının Genel Yayın Yönetmeni’ni arayarak bir muhalefet partisi liderinin konuşmasından canlı yayında verilen alt yazıları ekrandan kaldırılmasını istedi. Bu Türkiye’deki ana-akım medyanın hükümete çoktan boyun eğdiğinin bir göstergesi sayıldı.
İnternet medyası ve sosyal medya, ana akım medyaya mensup gazetecilere yönelik cezai kovuşturma tehditlerinin yaşandığı ve ana akım medyanın ciddi oto sansür uygulamalarıyla sarmalandığı bir ortamda, fikirlerin ifade edilmesi ve bilgi edinilmesi için hayati bir önem taşıdı. Muhalif görüşlere tahammülsüzlük ve hükümet yetkililerinin yolsuzluklarını ispat ettiği iddia edilen telefon konuşmalarının dökümleri için de Twitter önemli bir ifade platformuna dönüştü. Fakat bu mecraları da hedef alan uygulamalar ve sınırlamalar hayata geçirildi.
5 Şubat 2014’te Meclis tarafından onaylanan İnternet Yasası’nda yapılan değişiklikler, halihazırda uluslararası standartlarla uyuşmayan bir şekilde uygulanan yasaya, internet içeriğininin engellenebilmesi için çok daha fazla yetki sağladı.
Yetkililer ülkenin internet yasası ile ilgili değişik yaptıklarında, aslında internetin içeriğini engelleyecek ve baskı yaratacak kontrolsüz bir gücü de serbest bırakmış oldular.
2013’ün son haftalarında, hükümet ayrıca üst düzey devlet görevlilerine yönelik yolsuzluk iddialarını kanıtladığı ileri sürülen internet içeriklerini de engellemeye çalıştı.
Bu tartışmalardan birkaç ay sonra ana akım medyaya ciddi bir alternatif sayılan Twitter yetkililer tarafından erişime kapatıldı ve iki hafta kapalı kaldı. Anayasa Mahkemesi, yapılan bireysel başvurular sonucu Nisan ayında Twitter yasağını kaldırdı.
İfade özgürlüğü hakkı temel insan haklarından biridir ve uluslararası sözleşmelerle koruma altındadır. Basın özgürlüğü ise ifade özgürlüğünün olmazsa olmaz bir koşuludur.
Türkiye’de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü hâlâ ciddi bir şekilde kısıtlanıyor. Gazeteciler baskı görüyor ve hâlâ sadece mesleklerini icra ettikleri için kovuşturmaya uğruyor, hapis cezası alıyor. Sosyal medya ve internet medyası üzerindeki baskı artarak devam ediyor.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde Uluslararası Af Örgütü olarak,
– TCK ve TMK’nın ifade özgürlüğü hakkını kısıtlayan maddelerinin kaldırılmasını ya da uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirilmesini,
– Gazetecilerin herhangi bir şekilde kovuşturmaya uğrama korkusu olmadan mesleki faaliyetlerini özgür ve güvenli bir şekilde yerine getirebilmelerinin güvence altına alınmasını,
– Hükümetin özgür bir basının ifade özgürlüğünün olmazsa olmaz koşulu olduğunu kabul etmesini ve basın üzerindeki baskılarını sona erdirmesinitalep ediyoruz.
1) 108 Bkz. OSCE, Barışçıl Toplanma Özgürlüğü üzerine Kılavuz, 2010, paragraf 169.