Site icon International Journalists

Basın özgürlüğünü savunmalıyız

Media Freedom Rapid Response’un hazırladığı 2021 raporunda, Almanya’da basın özgürlüğüne yönelik 119 saldırının gerçekleştiği belirtiliyor. Bu saldırılardan 223 kişi etkilenmiştir. Alman hükümeti, gazetecilere yönelik güvenlik tedbirlerini bir an önce somut şekilde hayata geçirmelidir.

Almanya’da neredeyse tam iki senedir halk, temel hakların kanun dışı bir şekilde kısıtlandığını düşündükleri için düzenli olarak protesto gösterileri yapıyor. Ancak bu gösterileri aslında Alman anayasasının 5. maddesi tarafından korunan basın özgürlüğünü engelleyerek gerçekleştiriyorlar.

Medya Özgürlüğü için Hızlı Tepki (MFRR) projesi kapsamında hazırlanan 2021 raporunda, Almanya’da basın özgürlüğüne yönelik 119 saldırı olduğunu açıklamıştır. Bu saldırılardan 223 gazeteci etkilenmiştir. Rapor, 2020 yılında 72 olayın gerçekleştiği Almanya’da geçen sene medya çalışanlarına saldırıların ne kadar fazla olduğunu ortaya koymaktadır.

Gazetecilere yönelik saldırılar, fiziksel, internet ortamında nefret dolu içerikler paylaşma ve yıldırma politikası olarak sıralanabilir. Fakat yaşanan olayların büyük bir kısmı, Pandemi döneminde Korona karşıtlarının protestolarında gerçekleştirilmiştir.

Geçtiğimiz aralık ayında Almanya’nın Flensburg şehrindeki gösteri sırasında serbest bir foto muhabirine biber gazıyla saldırıldı. Yine Münih’te serbest olarak çalışan bir foto muhabiri protestolar esnasında polisin coplu saldırısına uğradı. Saksonya eyaletinde Korona aşısı karşıtlarının protestolarında 3 gazeteci bir grup holigan tarafından saldırıya uğrayarak dövüldü. Berlin’de yine izinsiz gerçekleştirilen Korona karşıtı gösteride ‘Division Mol’ isimli Neo-Nazi grubu tarafından 2 gazeteci yerlerde tekmelenerek yaralandı. Serbest olarak çalışan başka bir gazeteci iki gün ara ile önce Berlin’de, sonra Münih’te göstericilerin saldırısı sonucu yüzüne darbeler aldı.

Serbest bir fotoğrafçı MFRR’ye verdiği demecinde, “Korona protestolarında saldırıya uğramadığım tek bir olay yok” demiştir. Thüringen’de serbest gazeteci olarak çalışan bir meslektaşımız ile yaptığım görüşmede, “Baştan beri tüm Korona karşıtı protestoları inceliyorum. Olayları görüntü altına alarak, aşırı sağcı gruplarla bağlantılarını araştırıyorum. Birkaç ay önce yaptığım araştırmaları benim açımdan tehlikeli boyutlara ulaştığını düşünerek peşini bırakmak zorunda kaldım” demişti.

Bir yıl önce korktuğumuz şey şimdi başımıza geldi. Basın çalışanları, Korona karşıtı gösterilerde her geçen gün artan saldırılar ve güvenlik sebebiyle görev almaktan artık kaçınıyorlar. Yaşanan bu olaylar ile kamuoyunun algısında kör noktalar belirginleşmeye başlarken, demokratik değer ve prensiplerimizin söz konusu olduğu bir açmazla karşı karşıya kaldık. Koronavirüs protestoları bir ideolojiden değil, anayasamızdaki özgür ve demokrat düzeni reddeden aşırılık yanlısı gruplardan beslenmektedir.

Basın çalışanları bu konuları kamuoyunun duymasını sağlamalı, sivil toplum ve siyasetin bu gruplara karşı kendilerini müdafaa edebilmeleri için harekete geçmelidir. Bu yüzden basın özgürlüğünü savunmak zorundayız, ama nasıl?

Korona protestolarını takip etmek için olay yerine gidip yayın yapmaktan korkan, ancak işvereni tarafından habere gitmeye zorlanan muhabirlerin yardım talepleri ver.di´ye bağlı DJU´ya ulaştı. Geçtiğimiz yılın Nisan ayında Sınır Tanımayan Gazeteciler, Yeni Alman Medya Yapımcıları ve Sağcı, Irkçı ve Yahudi aleyhtarı Şiddet mağdurları Danışma Derneği (VBRG) ile basın kuruluşları için ortak güvenlik kuralları oluşturmamızın sebeplerinden biri de bu yardım çağrısıdır.

Bu yeni güvenlik kuralları çerçevesinde Frankfurter Rundschau, DPA, Zeit ve Zeit Online, TAZ ve Spiegel gibi büyük medya kuruluşları bu kuralları uygulayacaklarını beyan etmişlerdir. Ayrıca Süddeutsche Zeitung´un da altında bulunduğu Südwestdeutsche Medya Holding, Funke Medya Grubu ve ilk bölgesel gazete olan Weser-Kurier da bu kervana daha sonra katıldılar.

Güvenlik kurallarını uygulayan medya kuruluşları, çalışanlarına gerçekleştirilen saldırı ve tehdit hallerinde desteklenmektedirler. Protestolarda yayın yapmaktan çekinen gazetecilere, işverenleri tarafından kişisel koruma tahsis edilmekte ve saldırı halinde psikolojik destek sağlanmak- tadır. Basın çalışanlarının adreslerinin art niyetli şahısların ellerine geçmesi durumunda, taşınma sürecine finansal olarak destek sağlanması da bu güvenlik kurallarına dahildir. Ayrıca basın kuruluşları, nefret söylemine maruz kalan gazetecilerin durumlarını ele almakta, suç teşkil edip etmediğini incelemekte ve gerekirse gazeteciler adına şikayetçi olmaktadır. Çünkü sadece protestolarda değil, internet ortamında yaşanan bu saldırılar bütünün bir parçasıdır. Protestolarda gazetecilere karşı korkusuzca gerçekleştirilen saldırılar, Almanya’da günden güne artan basın düşmanlığının bir göstergesidir.

Bu konu kesinlikle politik çözüme ulaştırılması gereken toplumsal bir yaradır. Almanya’daki yeni hükümetin koalisyon anlaşmasında belirttiği “gazetecilere yönelik güvenlik tedbirlerini” bir an önce somut şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. İçişleri bakanlığı, polis teşkilatı, gazeteci örgütleri ve savcılardan oluşan bir yuvarlak masa toplantısı sorunun çözümü için iyi bir başlangıç olabilir. Önemli olan çok geç olmadan harekete geçmektir. Robert Koch Enstitüsü (RKI) yöneticisi Lothar Wieler’in geçtiğimiz sonbahar ayında Pandemi için talep ettiği eylemler, basın özgürlüğü için de geçerlidir.

MONIQUE HOFMANN

Exit mobile version