Cilene Victor / Brezilya / gazeteci ve araştırmacı yazar. İnsani Gazetecilik ve Medya Müdahaleleri çalışma grubunun başkanlığını yürüten Metodista Üniversitesi’nde Profesör. İran, Irak, Lübnan, Fas, Türkiye, Polonya, Fransa, Belçika, Almanya, Japonya ve Ekvador’a uluslararası elçi olarak yürütülen faaliyetler de dahil olmak üzere insani konuları gazeteci olarak takip etti. Halk Sağlığı alanında doktora (USP), Planlama ve Bölge Yönetimi alanında
post-doktora derecesine sahiptir
Otoriter devletler sürgündeki kişilerin faaliyetlerini kendi kurdukları rejime tehdit olarak görmekte ve onlara sorun oluşturmak amacıyla baskı yöntemine başvurmakta.
Birçoğu, silahlı çatışmaların ve savaş haberlerinin gazeteciler için diğer habercilik türlerinden çok daha tehlikeli olduğuna inanıyor. Gazetecilerin sadece otoriter rejimler altında devlet şiddetine maruz kaldıklarına da inanılmaktadır. Hiç şüphe yok ki, profesyonel medya çalışanları, savaşları ve şiddetli çatışmaları haber yapma ve totaliter rejimler altında çalışma konusunda güvende değiller. Ancak halkın algısının aksine demokrasiler gazeteciler, fotoğrafçılar ve diğer medya çalışanları için de güvensiz bir hale geldi.
Örneğin Brezilya demokrasisinde, medya çalışanları her gün zulüm altında, taciz ediliyor ve karalanıyorlar. Bu olayların gerçek saldırganı, kadın gazetecileri ana hedef olarak seçen, canlı yayın sırasında taciz eden, onları korkutmayı, utandırmayı ve kamuoyu önünde küçük düşürmeyi amaçlayan Başkan Jair Bolsonaro’dur. Kanıt ve ipuçları olmadan algı veya suçlamalardan bahsetmiyoruz. Ülkede gazetecilere yönelik çeşitli şiddet olayları katlanarak arttı. Çok sayıda sivil toplum örgütü (STÖ) ve gazeteci sendikası bu sindirme ve basın özgürlüğü ihlallerini kayıt altına aldı. Brezilya Ulusal Gazeteciler Federasyonu (FENAJ) tarafından son yayınlanan Brezilya’da Gazetecilere Yönelik Şiddet ve Basın Özgürlüğüne ilişkin rapora göre, 2020’de gazetecilere 428 saldırı vakası olduğu ve sadece 208’nin kayda geçtiği belirtiliyor. Bu saldırılar 2019 yılına göre %105,77’lik bir artış göstermiş. FENAJ ‘a göre 2020 yılı, 1990’lardan bu yana basına uygulanan en şiddetli yıl olarak kayıt altına alınmış. Rapora göre ayrıca, devlet başkanı Jair Bolsonaro 428 davanın %40,89’una eşdeğer olan 175
olayın sorumlusu olarak yer alıyor.
Rakamlar, siyasi otorite tarafından taktiksel olarak sürdürülen basına yönelik şiddetin sonuçlarının derinlemesine anlaşılmasını şart kılıyor. Hükümet, pandemiyi kontrol etmenin yanı sıra işsizlik, açlık ve yoksulluk gibi ülkenin gerçek sorunlarıyla baskı altında kaldıkça, daha agresif bir tutum sergiliyor. Bu saldırılar basını gözden düşürmek için yapılıyor ki bu demokrasilerde en büyük tehdittir.
Devlet başkanının basına yönelik saldırıları, ülkedeki pandemi vakalarını kontrol edemediği, aşı alımını geciktirdiği, sağlık önlemlerine ve bilimsel tavsiyelere kulak asmadığı, hükümetindeki usulsüzlük şüpheleri ve üç oğlunun siyasi baskı yaptığı için büyüyor. CBN Radyosundan genç gazeteci Victoria Abel’e karşı
yapılan sözlü saldırı bu olaya bir örnek. 25 Haziran’da hükümetin pandemide ki rolünü araştırmak üzere kurulan Parlamento Soruşturma Komisyonu (CPI)’nun sahte evrakları incelemesi ile ortaya çıktı.
Başkan Bolsonaro, bir etkinlik sırasında gazeteci Victoria Abel’in Covaxin aşısı ile ilgili soruları ile karşılaştı. Bunun üzerine Başkan, “Yine mi sen? Üniversiteye geri dönmelisin. Okula, anaokuluna geri dönmelisin. Yeniden doğman gerek. Saçmalık! Nerede çalışıyorsun?” diyerek Abel’e sözlü olarak saldırdı.
Folha de S. Paulo Gazetesi’nde çalışan muhabir Patrícia Campos Mello de araştırma haberciliğinin kurbanlarından oldu. Mello, Bolsonaro’nun seçim zaferini gerçekleştirdiği 2018’in sonunda WhatsApp üzerinden gerçek dışı haberlerin yapılması ile ilgili bir haber kaleme almıştı. Mello, sadece cumhurbaşkanı değil oğulları ve destekçileri tarafından bu haberinden dolayı tacize uğradı. Sosyal medyadan tacizler gerçekleşti. Sonrasında bu tacizler ölüm tehditleriyle sonuçlandı. Dünyanın çeşitli yerlerindeki savaş ve çatışmaları ele alan Patrícia Campos Mello bir süre koruma ile gezmek zorunda kaldı.
Şiddetin artması ve basın özgürlüğünün ihlal edilmesi, Brezilya’daki özgür kurumların demokratikliğini bir kez daha sorgular hale geldi. Hükümet daha önce demokrasi tarihinde hiç olmadığı kadar militarize edildi. Sadece geçen yıl hükümette sivil olarak görev yapan 6157 ordu mensubu vardı. Orduda da görev almış Eduardo Pazuello 10 ay süresince Sağlık Bakanlığı yaptı. Pazuello, hastanelerde oksijen yetersizliği ile ilgili ihmallerden sorgulanırken bu eksikliği
gidermek yerine basını engellemeye çalıştı. Emekli bir ordu komutanı olan Başkan Bolsonaro, otoriter profilini ve diktatörlere olan hayranlığını asla gizlemedi. Başkan apolitik ve sol karşıtı ideolojilerin sonucudur.
Brezilya’yı ve dünyanın diğer bölgelerini tehdit eden aşırı sağın yükselişinin sonucudur. Bolsonaro asla pes etmeyecek. 2022 seçimleri için şimdiden uyarısını yaptı: “Geleceğim için üç alternatifim var: tutuklanmak, öldürülmek ya da zafer kazanmak.” 7 Eylül’de Brezilya’nın Bağımsızlığını kutlayan Bolsonaro yeniden demokratik kurumlara tehditler savurdu. Destekçilerinin bir kısmı başkanın sıkıyönetim ilan edebileceğine inanarak kutlama yaptı. Askeri müdahale, Yüksek
Mahkeme’nin kapatılması ve Brezilya’daki siyasi medeni hakları yok eden ve diktatörlük rejimini daha da baskıcı hale getiren kanunun iadesini isteyen destekçileri sevinç çığlıkları atıyor.
Anketler, Bolsonaro’nun bunu başarabilmesinin yüzde 64 olduğunu söylüyor. Sivil hükümetin askeri vesayet altında kalacağı, geçmişteki gibi Brezilya demokrasisinin bugününü ve geleceğini bir kez daha tehdit ediyor. Bolsonaro’yu yıkmak o kadar da zor olmayabilir ama faşizmle kıyaslanan ideolojisi “bolsonarismo”nun tamamen yıkılması gerekiyor. Eğer ikisiyle birden savaşmazsak, başkan seçmenine birer cop verecek ve gazetecilere yönelik şiddet sürdürülecek.
BREZİLYA İZOLE HALDE DEĞİL
Brezilya’da yaşanan gerçekler dünya çapında gazetecilere yönelik uygulanan şiddet haritasının bir parçası. UNESCO, 2018 yılında, kronikleşen bu suçlarla mücadele edebilmek, yaşanan cinayetlerin adli soruşturmaları hakkında bilgi toplayan bir veritabanını 1993 yılından Öldürülen Gazeteciler Gözlemevi’ni kurdu. Bu girişim, UNESCO’nun Eylül 2015’te tüm 193 BM Üye Ülkesi tarafından oybirliğiyle kabul edildi.
UNESCO’ya göre, “ulusal mevzuat ve uluslararası ve kapsayıcı anlaşmalar uyarınca halkın bilgiye erişimini sağlamayı ve temel özgürlükleri korumayı” amaçlayan vurgusu yapılmaktadır. Bu hedefin başlangıç noktası 16.10.1 versiyonu, “Son 12 ayda doğrulanmış gazetecilere, ilgili medya personeline, sendika üyelerine ve insan hakları savunucularına yönelik cinayet, adam kaçırma, zorla kaybetme, keyfi tutuklama ve işkence vakalarıdır”. Uluslararası ve yerel protokollere, gündemlere ve taahhütlere rağmen gazetecilere yönelik şiddet, sonu olmayan bir tehdit haline gelmiştir. UNESCO Gözlemevi’nin son raporuna göre, 2018-2019 yılları arasında gerçekleştirilen saldırılar sonucunda 156 gazeteci öldürüldü. Son on yılın en düşük seviyesi 2019’da
kaydedildi ve sayı 57’di. Cinayet sayısında bir düşüş olmasına rağmen, Brezilya’da gördüğümüz gibi, özellikle kadın gazetecilere yönelik şiddet olayları, sosyal medya saldırıları ve tacizler artış gösterdi.
Bu tartışmayla bağlantılı olan bir diğer gerçek ise savaşın olmadığı ülkelerde cinayetlerin yaygınlaşması. Siyasi otoritenin, yolsuzluğun ve suçların savaş kapsamından daha tehlikeli olduğunu ortaya koyması. Toplam 57 cinayetten 22’si Latin Amerika ve Karayipler’de, 15’i Asya-Pasifik’te ve 10’u Arap ülkelerinde
meydana geldi. 2020’de Latin Amerika’da Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi Göstergesi 16.10.1’in Uygulanmasına İlişkin Gölge Rapordan elde edilen veriler, “Voces del Sur (VdS) tarafından 2021 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Yüksek Düzeyli Siyasi Forumu için hazırlanan bağımsız bir değerlendirme” olarak sunuldu.
Gazetecilere, medya kuruluşlarına ve basın özgürlüğüne yönelik şiddetin en büyük faili, aşağıdaki tablolarda da ayrıntılı olarak gösterildiği gibi (VdS) devletlerdir. Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre, 1992-2021 yılları arasında 2077 gazeteci öldürüldü. Öldürülen gazetecilerin 1400’ünün ölüm sebebi belliyken geri kalanlar faili meçhul olarak kaydedildi.
Cinayet, hapis ve işkenceyle sonuçlanan şiddete ek olarak, gazeteciler travma sonrası stres bozukluğu sorunları da yaşıyorlar. Sınır Tanımayan Gazeteciler El Kitabı, Gazeteciler için Emniyet Kılavuzu, savaşlar, silahlı çatışmalar, afetler ve pandemi gibi trajedileri haber yaparken uyulması gerekenler konusunda
kuşkusuz en kapsamlı belgedir.
Pandemi ile birlikte insani kriz karşısında gazetecilerin fiziksel ve duygusal güvenliği de dahil olmak üzere yaşamamızda düşünmemiz gereken unsurlar var. Bu durum, medya çalışanlarını daha da fazla baskı altına alıyor.