Doğan Medya’nın gazeteleri, dergileri, televizyon kanalları, internet siteleri ve dağıtım şirketi ile 1.2 milyar dolara Demirören’e satılması “ana akım medyada bir devrin sona erişi” olarak tarihteki yerini alacak. Şaşırdığımızı söyleyemeyeceğim, bekleniyordu bir şekilde; ama üzüldük… Mensubu olduğumuz basın işkolu adına, toplumun “doğru haber alma özgürlüğü” adına, ülke adına.. Duayenlerimizden Haluk Şahin’in dediği gibi Hürriyet gazetesininki satış değil bitiş. Bir devrin bitişi, bir kültürün bitişi, bir kültün ve markanın bitişi. Nasıl satış, bir gazetecilik kurumu olarak Abdi İpekçi’nin Milliyet’ini bitirmişse bu da Simavi’nin Hürriyet’ini bitirecektir. Çok acı.
Ama bugünlere öyle bir anda gelmedik. Bu ülkede kelimenin tam anlamıyla “kendi söküğünü dikemeyen terzi” kıvamındadır medya sektörü. Sonun başlangıcını; özellikle 1990’lardan başlayarak “medya-banka-siyaset” üçgeni içinde sürekli el değiştirmelerde, sendikasızlaştırmalarda, patronların iki dudağı arasında işten atmalarda bulabilirsiniz…
Medya sahipliği ile banka sahipliğinin at başı gittiği dönemleri, özelleştirilen kamu bankalarını satın alıp içlerini boşaltılan medya patronlarını da hatırlarsınız.. İktisat Bankası, Show TV ve Cine 5’in eski patronu Erol Aksoy, Star TV’nin sahibi aynı zamanda İmarbank ve Adabank’ın patronu Cem Uzan, NTV’nin kurucusu İnterbank’ın sahibi Cavit Çağlar… Kimler geldi geçti: Etibank’ın eski sahibi Sabah gazetesinin kurucusu Dinç Bilgin’den, Yapı Kredi Bankası ve Pamukbank’ın eski sahibi Digitürk’ün eski patronu Mehmet Emin Karamehmet’e…
Batan 25 bankadan 10 tanesinin sahibi medya patronlarıydı…
Hızla kirlenen bir yapının içinde güç bela yapılan bir meslek oldu daima gazetecilik. Patronun çıkarlarına ters düşmeden gazetecilik yapmak, giderek hem patronun hem siyasi erkin çıkarına ters düşmeden gazetecilik yapabilmeye dönüştü. Başı dik, sözünü sakınmayan, sadece gazetecilik yapmak isteyen gazetecinin kaderi ise daima patronun iki dudağı arasında şekillendi. Sonuç: 10 bini aşkın işsiz gazeteci… Basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 155.’yiz.
İşte o günlerden başlayarak gelindi bu günlere… “Yandaş medya”, ardından daha da ileriye giderek “havuz medyası” yaratıldı. Temel amaç iktidarı övmek, yüceltmek. Birçok gazete, dergi, internet sitesi ve televizyonun tek bir havuzdan beslendiği “aynı anda aynı yönde yayın yaparak” beyin yıkama ve algı operasyonlarının gerçekleştirildiği yapılar dönemindeyiz. Ama işin doğası gereği her şey değişiyor ve bu da değişecek; kaçınılmaz olarak farklı mecralara evrilecek.
Dağıtım tekeli
İşin gazetecilik yapmanın da ötesinde olan vahim boyutu ise “dağıtım ağında”. Zaten topu topu 2 büyük dağıtım ağı vardı. Yaysat’ın Demirören’in bünyesine girmesi ile iktidarın istekleri doğrultusunda şekillenecek bir tekel oluşması mümkün. İşlerine gelmeyen ya da biat etmeyen gazete ve dergileri dağıtmayacaklardır.
Doç. Dr. Ceren Sözeri’nin “Hürriyet’in Sabah ya da Milliyet gazetesine dönüşmesinin ya da CNN Türk’ü A Haber’e çevirmenin bir faydası yok. Aksine bu haliyle değerliydi hükümet için, çünkü hem onlara oy vermeyen yüzde 50’yeerişebiliyor, hem de kontrolü altında tutabiliyordu” sözleri önemli.
Bundan sonra?
Peki, bundan sonra ne olacak? Siyasetin, toplumun ve medyanın geldiği noktada kısa sürede “umutlu olmayı” beklemek hayalperestlik olur. Okurun yapacağı belki önemli katkı, medya için ayırdığı bütçeyi hâlâ ayakta durabilen birkaç kuruma yönlendirebilmek; onların yaşamasını sağlamak… Nereden bakarsak bakalım bu ülkede doğru, tarafsız haber almak isteyen onbinlerce insan var.
Özlem Yüzak
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi