Hindistan, 75 yıllık tarihinde demokratik bir cumhuriyet olarak yere göğe sığdıramadığı anayasasındaki özgürlüklere henüz tam olarak ulaşmış değil.
Hindistan, Batının sahip olduğu demokrasiyi hiçbir zaman elde edememiş olsa da, 1947’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasından bugüne sorunlu ama her zaman işleyen bir demokrasiye sahip olmuştur.
Büyük ölçüde özgür ve adil seçimler yapabilmesi, laikliği anayasal bir değer olarak benimsemesi, etkin bir şekilde işleyen bir ulusal parlamento ve diğer devlet kurumlarını kurmuş olması nedeniyle Hindistan’dan övgü ile bahsedilmektedir.
Tıpkı diğer tüm demokratik düzenlerde olduğu gibi, medya, Hindistan’ın kurucu babaları, Jawaharlal Nehru ve Mahatma Gandhi gibi vizyonerler tarafından belirlenen yüksek standartları karşılamaya yönelik kolektif çalışmalarda son derece kritik bir rol üstlenmiştir. Eski Başbakan Indira Gandhi’nin, 1975 ve 1977 yılları arasında ülke çapında 21 ay ilan ettiği Olağanüstü hal döneminde de açıkça görüldüğü gibi, ülkede demokrasinin bocaladığı zamanlar oldu. Ve medya, Bharatiya Janata Partisi (BJP) üyesi olan deneyimli politikacı Lal Krishna Advani’nin, “Sadece boyun eğmeleri istenmişti, oysa onlar sürünmeyi tercih etti” sözüne örnek olacak biçimde hareket ediyordu. Ancak tartışmasız bir biçimde ifade edilebilir ki, bugünkü medyanın durumu, Indira Gandhi’nin Olağanüstü hal döneminden çok daha kötü bir durumda.
Aradan geçen yıllara rağmen Hindistan medyası, iktidara gelen tüm partilerin kısıtlamaları nedeniyle çok acılar çekti. Medyanın şu an bulunduğu durum oldukça kaygı verici.
Hindistan’daki pek çok kişi, Başbakan Narendra Modi’nin yönetimindeki Hindu milliyetçisi BJP hükümetinin ülkeyi “ilan edilmemiş OHAL” olarak tanımlanan bir yönetimle idare ettiğini düşünüyor. 2014 yılından beri iktidarda olan Modi’nin medya kuruluşları üzerindeki baskısı, diğer tüm kurumlarda otoritesini ispat etmek istediği gibi giderek sıkılaşıyor. Hindistan’ın Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ndeki sıralaması, 2019 genel seçimlerinde üst üste ikinci dönem zaferini kazanan Modi hükümetinin ardından 2020’de 142. sıraya geriledi.
Hindistan Başbakanı olarak Modi, 2002 yılında batıdaki Gujarat eyaletinin siyasi lideri olarak 1000’den fazla Müslüman’ın kendi yönetimi altında tecavüze uğradığı ve öldürüldüğü korkunç üç günlük Müslüman katliamı sırasında yapamadığını şu anda başarıyla gerçekleştiriyor. Uluslararası bir medya kuruluşuyla yaptığı röportajda Modi tüyler ürpertici bir itirafta bulunuyor. En büyük pişmanlığının ne olduğu so- rusuna karşılık Modi, “Medyayı yönetememesi” cevabını veriyor.
Hint televizyon haber kanallarının birçoğu, iktidar partisi politikacıları ve hükümet yanlısı şirketlerine ekranlarında daha fazla yer verdikçe, sosyal medyanın yanı sıra tartışma programları aracılığıyla hükümet propagandasında kilit rol oynadıkça, ekrandaki popüler yüzlerin parti propagandacılarına dönüşmemesi işten bile değil.
Bu tür eğilimi olanların istifa etmekten başka seçenekleri kalmadı. Bu ilkeli gazetecilerin çoğu dikkat çekici bir şekilde, YouTube platformuna girdi ve şimdi yaygın olarak izlenen haber programlarından bazılarını yürütüyorlar. Tüm imkansızlıklara rağmen, Hindistan’daki bağımsız gazeteciliğin yok edilmesini engelliyorlar.
Hükümetin baskılarına karşılık savunmasız kalan Hint medyasının en büyük zaaflarından birisi de, yıllardır gelirlerinin büyük kısmını oluşturan reklamları veren kamusal kurumların eline bakmasıdır.
Sonuç olarak, Modi’ye yakınlığı ile bilinen milyarder Mukesh Ambani’nin Reliance Industries Limited’i giderek daha da büyük bir ana akım medya sayısına sahip oldu. Bunun bir sonucu olarak ise Reliance’ın sahip olduğu medya kuruluşları, iktidardaki BJP partisini destekleyici haberler üretmeye ve Modi’nin hem en büyük pazarlama yayın organı hem de savunucusu konumuna geldiler.
Görünüşte, Hint medyası 123’ten fazla dilde ve lehçede yayın yapan dünyanın en çeşitli medyalarından biridir, ancak bu çeşitlilik ne yazık ki açık şekilde ortadan kaybolmuştur. Çünkü çok azı hariç tüm medya kuruluşları birkaç şirket tarafından ele geçirilmiştir.
Hindistan, gazeteciler için hem devlet hem de devlet dışındaki aktörler tarafından uygulanan şiddet yönüyle dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri haline gelmiştir. Sınır Tanımayan Gazetecilere göre 2020’de dört gazeteci meslekleri yüzünden öldürüldü. Ayrıca, polis ve siyasi çeteler tarafından sahada görev yapan gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar günlük bir gerçekliktir, bunun dışında gazeteciler sürekli olarak tacize maruz kalıp tehdit almaktadırlar ve bu da NDTV’den Ravish Kumar gibi bazı önde gelen hükümet eleştirmenlerinin üst düzey güvenlik korumaları olmadan sokağa bile çıkamamasına neden olmaktadır.Hindistan, 75 yıllık tarihinde demokratik bir cumhuriyet olarak yere göğe sığdıramadığı anayasasındaki özgürlüklere henüz tam olarak ulaşmış değil. Ancak iktidardaki BJP ve onun ideolojik ustası Rashtriya Swayamsevak Sangh’ın (RSS) bu anayasayı kabul etmedikleri göz önüne alındığında, basın özgürlüğü de dahil olmak üzere anayasal özgürlüklere yönelik saldırılarında acımasız davranmaktadırlar.