Türkiye’de basın özgürlüğü için karanlık zamanlar: Bir yanda yayın yasakları, tekelleşmiş medya ve hükümet baskısı, diğer yanda tehdit edilen, sansürlenen ve işten atılan yüzlerce gazeteci… Memleketteki karanlık tabloyu bir kenara bırakıp, son yıllarda internet gazeteciliğinde yaşanan – ve yaşanması öngörülen – gelişmeler hakkında 10 maddelik bir derleme yaptık. Maddeler arasında sanal gerçekliğin gazetecilikte kullanılması gibi heyecanlı gelişmeler de var, hangi haberleri göreceğimizi belirleyen gizemli algoritmaların yaygınlaşması gibi endişe verenler de.
Yazının ilk bölümünde tüm bu gelişmelerin arka planına, yani dünyada ve Türkiye’de basılı gazetelerin ve internet yayıncılığının vaziyetine değindikten sonra internette içeriğin nasıl belirlendiğini özetledik. İkinci bölümdeyse sanal gerçeklik ve multimedya kullanımı gibi teknolojik gelişmelere odaklandık.
ABD’de basılı gazeteler hâlâ zorda
Dünyadaki en büyük medya sektörüne sahip ABD’de çoğu gazetenin hem tirajı hem de basılı gazete reklamlarından elde ettiği gelir 2000’den beri düşüşte. Amerikan Gazete Editörleri Derneği’nin (American Society of News Editors) verilerine göre ABD’de tam zamanlı çalışan gazeteci sayısı 2008’den bugüne üçte bir azalarak 55 binden 36 bin 700’e indi. Son on senede gazetelerin gelirleri de %40 azaldı. İnternetten elde edilen gelir son yıllarda artışta olsa da bu açığı kapatmaya henüz yetmiyor. Örneğin New York Times hâlâ gelirinin dörtte üçünü basılı gazete sayesinde kazanıyor.
Bu sıkıntılara rağmen Amerika ve Avrupa’da bilindik gazete ve dergilerin çalışan sayısı Türkiye’deki haber masalarıyla karşılaştırıldığında oldukça yüksek. Capital NY dergisinin 2014 verilerine göre en kalabalık ekibe sahip New York Times gazetesinin bin 300’e yakın çalışanı var. İngiliz Guardian’da 800, Washington Post’da 650, Time dergisinde yaklaşık 200 kişi çalışıyor.
Sadece internet yayıncılığı yapan medya kuruluşları da ekiplerini gitgide genişletiyor, farklı ülkelerden muhabirleri işe alıyor ve farklı dillerde yayın yapan siteler kuruyor.
Komik kedi videolarıyla ün yapsa da ciddi gazeteciliğe yelken açan Buzzfeed sitesinin ekibi farklı ülkelerdeki çalışanlarıyla birlikte yaklaşık 700 kişi. Tık rekorları kıran internet siteleri arasında başı çeken Huffington Post’ta yaklaşık 325 kişi çalışıyor.
İnternet siteleri ‘globalleşiyor’
2000’lerin ortasından beri anlatılan ‘yazılı basının sonu’ hikâyesinin en dramatik unsurlarından biri, ana akım gazetelerin yurtdışı temsilcilerini işten çıkartması ve ofislerini kapatması olmuştu. Ancak internet haber siteleri başta olmak üzere ABD ve Avrupa menşeli birçok medya kuruluşu son zamanlarda farklı ülkelere yönelik siteler açarak, farklı dillerde yayın yapmaya ve yabancı muhabirleri işe almaya başladı. Bu biraz da ticaret gereği: Huffington Post sitesinin aylık 97 milyonluk tekil kullanıcısının yarısına yakını, sitenin Fransa, Japonya, Brezilya gibi ülkelere yönelik haberler yapan yabancı dillerdeki sayfalarını ziyaret edenlerden oluşuyor. Huffington Post şu sıralarda Arapça bir site açma hazırlığında.
İnternetten yayın yapan Vice News’ın 35 denizaşırı ofisi var. Finans dünyasının yakından takip ettiği sabah emailiyle ünlü internet kuruluşu Quartz’ın Londra, Hong Kong ve Bangok’ta muhabirleri var, çalışanları 19 dil konuşuyor.
ABD ve Avrupa’nın aksine Japonya, Çin ve Hindistan ile gelişmekte olan ülkelerde gazete satışlarında düşüş olmamasına rağmen buralarda da dijital gazeteciliğe ciddi yatırımlar yapılıyor. Yale Üniversitesi’nden Dayo Olopade, 2015’te batılı medya firmalarının önce İngilizce konuşulan (Hindistan, Nijerya, Güney Afrika) ardından da konuşulmayan ülkelere (Türkiye, Brezilya, Meksika, Endonezya) ve gelişmekte olan pazarlara yayılacağını tahmin ediyor.
Türkiye de internetten haber okuyor
Basın İlan Kurumu verilerine göre, Türkiye genelindeki ortalama günlük gazete satışları son yıllarda artıyor gözükse de bu artışın ücretsiz dağıtımlardan kaynaklandığı tahmin ediliyor. Bilindik gazetelere baktığımızda tablo parlak değil. Örneğin “Türkiye’nin en çok satan gazetesi” diye pazarlanan Posta’nın tirajları (Doğan Holding’in raporlarına göre) 2012-2013 arasında %2, 2013-2014 arasındaysa yaklaşık %10 oranında azalmış. Basın İlan Kurumu’nun tiraj listelerinde en çok satan ilk üç gazete arasında gözüken Hürriyet’in tirajları da düşüşte. Kurumun kendi verilerine göre satışlar 2012-2013 arasında %1, 2013-2014 arasında yaklaşık %4 oranında azalmış.[1]
Türkiye’de gazetelerin sadece tirajları değil reklam pazarındaki payı da 2005’ten beri düşüşte. 2014’te internet, ilk kez reklam verenlerin televizyonlardan sonra en çok tercih ettiği ikinci mecra oldu. Bu şekilde gazeteler üçüncü sıraya geriledi.[2]
Tüm bu gelişmeler medya kuruluşlarını web sitelerini geliştirmeye yönlendirse de internet hala ciddi bir gelir kapısı değil. Örneğin Hürriyet Grubu, 2012’de toplam reklam gelirlerinin sadece %10’unu internet sitelerinden elde ettiklerini, 2013’teyse bu oranın %13’e yükseldiğini belirtiyor.
TÜİK verilerine göre 2014 itibariyle Türkiye’de beş evden üçünde internet bağlantısı var. İnternete erişimi olanların yaklaşık %80’i sosyal medya kullanıyor, %75’i de internetten haber okuyor. Cep telefonundan internete bağlananların sayısı da oldukça yüksek: BTK’nın 2014 Ağustos raporuna göre bu rakam 28 milyonun üzerinde. Akıllı telefonlardan en çok girilen siteler arasında Milliyet ve Hürriyetgibi haber siteleri var. Ne yazık ki internet gazeteciliği Türkiye’de birkaç istisna dışında henüz çıplak kadın görselleri ve ‘‘Gördüklerinize inanamayacaksınız’’ başlıklı tık tuzaklarından öteye gidebilmiş değil.
Peki dünyada internet gazeteciliği nereye gidiyor? On maddede inceleyelim:
1- Tık rekortmenleri ‘ciddi’ gazeteciliğe heveslendi
2006’da kurulan ve komik kedi videolarıyla ünlenen tık rekortmeni Buzzfeed sitesi, yakın zamana kadar gazeteciliğin geleceği konulu bir yazıda incelenmeye değer bir vaka değildi. Hatta birçok gazetecinin nefret objesi olduğu da söylenebilir. Ancak viral paylaşımlarıyla tanınan Buzzfeed de artık prestij getirecek haberler peşinde koşuyor.
Buzzfeed, bağımsız ölçüm yapan kuruluşlardan Quantcast’in listesine göre şu anda Amerika’da en çok tıklanan 9. site, örneğin Yahoo’nun üzerinde. Başka bir ölçüm kuruluşu olan Comcast’in verilerine göre Buzzfeed, 2014 Ekim’de yaklaşık 75 milyon tekil kullanıcı tarafından ziyaret edildi. New York Times 64 milyon, Wall Street Journal ise 29 milyon ziyaretçiyle Buzzfeed’i geriden takip ediyor.
Buzzfeed’in hedef kitlesi ABD’yle sınırlı değil: Fransızca, İspanyolca ve Portekizce gibi birçok dilde siteleri var, Japonya’dan Hindistan ve Brezilya’ya da genişlemeyi planlıyorlar.
Buzfeed’in yatırımcı gözündeki cazibesinin sebeplerinden biri de kullanıcılarının yarısının ‘internetin geleceği’ olarak görülen 18-34 yaş arası grubundan olması. Bu yaş grubunun kullanım alışkanlıklarıyla paralel olarak sitenin trafiğinin yüzde 75’i sosyal medya – çoğunlukla Facebook – üzerinden geliyor. Kısacası Buzzfeed, “gazete almayan genç nesil internette neyle vakit geçiriyor” sorusunun cevabı.
Ancak site son birkaç yıldır ‘ciddi gazeteciliğe’ de soyundu. 2013’te ‘araştırmacı gazeteci’ kontenjanından Pulitzer ödüllü, Wall Street Journal emektarı gazeteci Mark Schoofs ve NBC’de yaptığı haberlerle birkaç Emmy ödülü kazanan Aram Roston kadroya katıldı. Son olarak birkaç hafta önce İngiltere’de Sunday Times’ın ödüllü muhabiri Heidi Blake’i işe aldılar. Çalışanlarının arasında Guardian, Bloomberg, Reuters gibi kurumlardan gelen birçok gazeteci de var.
Buzzfeed’in gazetecilik başarısı olarak nitelendirilebilecek haberlerinden biri, 11 Aralık’tan sonra ABD’de ‘güvenlik gereği’ çıkartılan 60 kelimelik bir kanunun 12 sene boyunca istismar edilerek Libya’dan Somali’ye her türlü dış müdahalede kullanıldığını kanıtlıyordu. ‘60 Kelime ve Sonu Gelmeyen Savaş’ başlıklı haber 2014 Aralık’ta, National Press Foundation’dan ödül aldı.
Özetle, Buzzfeed örneği ‘ağır’ haber siteleriyle tık rekoru kıran içerik üreticileri arasındaki keskin çizginin bulanıklaştığının göstergesi. Her şeye rağmen, Buzzfeed’in haber departmanının başındaki editörlerden Shani Hilton’un en çok okunan ‘ciddi’ haberlerin 1,5 milyon tıkta kalırken, ‘hangi eyalette yaşamalısınız’ testinin 41,5 milyonun üzerinde tıklandığı itirafı, şimdilik gerçek gazeteciliğin bu siteler için bir kenar süsü olarak kalacağına işaret.
Buzzfeed gibi siteler nasıl para kazanıyor?
Silikon Vadisi teknoloji yatırımcılarından yakın zamanda aldıkları 50 milyon doları saymazsak, Buzzfeed gibi tık avcılarının esas gelir kaynağı web sitelerine aldıkları reklamlar. ‘Native advertising’ adı verilen bu yeni nesil reklamlar (Türkçe’de ‘doğal reklam’ olarak kullanılıyor ama ‘yerli reklam’ daha iyi bir çeviri olabilir) sitenin kendi reklam ekibi tarafından hazırlanıyor ve sitenin içeriğine benzer formatta yayınlanıyor, çoğunlukla reklamla alakalı içeriğin yanına yerleştiriliyor. Bu tür reklamlar için klasik reklamlardan 3-6 kat fazla ücret talep edildiği biliniyor. Bir haberle kolayca karıştırılabilecek bu reklamlar etik olarak son derece tartışmalı olsa da birçok haber sitesi bu tür reklamlara yönelmiş durumda. |
2- ‘Arkadaşınıza anlatırmış gibi’
Tık avcılığıyla gazeteciliği harmanlayan bir diğer popüler site de Vox. 2014 Nisan’da Washington Post’tan Ezra Klein tarafından başlatılan site, yaptığı şeyi ‘açıklayıcı gazetecilik’ diye adlandırıyor. Mottosu: ‘‘Bilmeniz gereken her şey, iki dakikada’’.
Vox Media CEO’su Jim Bankoff’a göre henüz bir yaşında girmemiş sitenin ayda 20 milyon tekil ziyaretçisi var.
25 Ocak’ta sitenin ana sayfasında “Obama’nın göçmen politikası hakkında bilmeniz gereken her şey” ile “Herkes kaka yapar: Dışkıyla ilgili şaşırtıcı 9 şey” haberlerini yanyana görmek mümkün… Sitedeki içerik şu şekilde kategorize edilmiş: video (Obama’nın ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasından en önemli 6 cümle), haritalar (obeziteye dair 21 harita) ve bilgi kartları (Ebola’yla ilgili bilmeniz gereken 14 şey).
New York Times da Nisan 2014’te ‘The Upshot’ adında bir site yaratarak ‘açıklayıcı gazetecilik’ akımına katıldı. Sitenin niyeti, komplike mevzuları basit bir dille, infografiklerle (ama veriye boğmadan) anlatmak. Upshot ekibinin başında NYT’nin ekonomi köşe yazarı David Leonhardt var. Leonhardt, haberlerin “bir arkadaşınıza yazdığınız emailde kullanacağınız gibi sade” bir dilde yazıldığını anlatıyor. Tüm bunları yapabilmek için NY Times’ın en başarılı infografikçileri de Upshot ekibine dahil edildi.
Guardian’ın Data Blog’u, Washington Post’un Wonkblog’u, Bloomberg’ün Vikipedi benzeri haber sitesi QuickTake ve ESPN’in fivethirtyeight.com sitesi de bu akımın örneklerinden.
3- Tek konulu haber siteleri
Yoğun veri kullanarak tek bir konu üzerine eğilen haber siteleri de yaygınlaşıyor. Çalışan sayısı gitgide azalan gazetelerin artık uzmanlık isteyen belli başlı konulara yeterince eğilemediği ve fikri takip yapamadığı savı bu sitelerin varoluş sebepleri arasında başı çekiyor.
2003-2011 arasında New York Times’ın yayın yönetmenliğini yapan Pulitzer ödüllü gazeteci Bill Keller, sadece Amerika’daki adalet sistemine odaklanan Marshall Project’in başına geçti. 20’nin üzerinde çalışanı olan site farklı bağışçılar tarafından fonlanıyor. 2013’te Pulitzer ödülü alan Inside Climate News sitesi de 10 çalışanıyla çevre (özellikle iklim değişikliği, enerji vs.) odaklı haberler yapıyor.
4- Okuyucu ne isterse o
İnternet siteleri, ‘A/B testi’ adı verilen sistemle (Obama’nın seçim kampanyasının web sitesi oluşturulurken de kullanılmıştı) birçok editöryel kararı okuyucu üzerinde test ettikten sonra veriyor.
A/B testiyle, haber farklı okuyuculara farklı başlıklarla ve fotoğraflarla sunuluyor. Hangi versiyonun daha çok tıklandığına göre son hali şekillendiriliyor. Aslında bu yeni bir şey değil: Google’ın 2000’den beri benzer testler kullandığı biliniyor, Amazon ve eBay gibi siteler de A/B testi bağımlılarından. Artık haber siteleri de önceleri bu gibi kararları editörlere bırakırken A/B testine başvurmaya başladı.
5- Güne, saate, okuyucuya göre farklı içerik
Birçok haber sitesi, sayfaya girilen gün, saat ve kullanıcıya göre farklı farklı içerik sunacak sistemler üzerinde çalışıyor. Kanada’nın The Globe and Mail gazetesinin dijital ürünler direktörü Craig Saila, 2015’te ‘ana sayfa’ konseptinin öleceğini, aynı anda bir siteyi açan farklı kullanıcıların bulundukları coğrafi lokasyon ve geçmişte okudukları makalelere göre kendilerine özel içerikle karşılaşacaklarını söylüyor.
Washington Post da bu topa girenlerden. 2014’ün sonlarında Post’un dijital editörü Cory Haik bir ekip kurarak kişiselleştirilmiş içerik sunacak bir sistem üzerinde çalışmaya başladı. Örneğin siteye gün ortasında cep telefonundan giren daha kısa haberler görecek. İş çıkışı araba kullanırken günün haberlerini özetleyen bir ses kaydıyla; akşamüstü evdeki bilgisayarına geçtiğindeyse daha uzun, fotoğraflı ve videolu içerikle karşılaşacak. Haik, okuyucunun siteye hangi kaynaktan ulaştığı (Facebook, Google vb.), masaüstü bilgisayardan, tabletten mi yoksa cep telefonundan mı girdiği, hatta telefonu nasıl tuttuğu gibi verilerin içeriği belirleyeceğinden bahsediyor.
Özetle hem bir haber sitesine girdiğinizde göreceğiniz haber seçkisi, hem de haberin formatı (kısa-uzun, görselli-görselsiz, ses kaydı-video vs.) değişken olacak.
Bu gelişmeler teknoloji meraklılarını heyecanlandırsa da etik olarak son derece tartışmalı. Öncelikle A/B testiyle editöryel duruşu bir kenara bırakıp her şeyi tıklara, neyin popüler olup olmadığına göre kararlaştırmak kamuoyunu ilgilendiren birçok önemli (ama ‘sıkıcı’) haberi geri plana atabilir. Okuyucuya sunulan içeriğe, okuyucunun nasıl işlediğini bilmediği birtakım gizemli algoritmalar kullanılarak karar verilmesi de oldukça sorunlu.
ABD Columbia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ne bağlı Tow Dijital Gazetecilik Merkezi’nin yöneticisi Emily Bell, 2014’te Oxford’daki bir konuşmasında tam da bunu eleştiriyordu. Bell, artık hangi haberleri okuduğumuza gazetecilerin değil Facebook gibi sitelerin – ve bu sitelerin algoritmalarını yazan, gazetecilikle alakası olmayan bilgisayar mühendislerinin – karar verdiğine, bundan dolayı önemli haberlerin gözden kaçabileceğine, hatta sansürlenebileceğine dikkat çekerek “Özgür basın hala varsa, artık gazetecilerin kontrolünde değil” demişti.
North Carolina Üniversitesi’nden Sosyolog Zeynep Tüfekçi de 18 yaşındaki Mike Brown’un bir polis tarafından vurulması üzerine Ferguson’da yaşanan protestolar hakkında Facebook’ta saatlerce hiçbir haber göremediğinden, Facebook yayın akışının (News Feed) kafasından aşağı buzlu su boca eden insan videolarıyla (ALS hastalığı için başlatılan kampanya) dolup taştığından bahsetmişti.
Algoritma sorunsalı, yakın zamanda Facebook’un kullanıcıları üzerinde gerçekleştirdiği bir deneyin ortaya çıkmasıyla gündeme oturdu. Facebook 2012’de yaklaşık 700 bin kullanıcısını bir hafta boyunca ‘akademik bir araştırma’ gereği kobay gibi kullanarak kimilerine çoğunlukla olumlu kimilerine de çoğunlukla olumsuz paylaşımlar gösterdi. Araştırma sonucunda olumsuz paylaşımlara maruz kalanların olumsuz, olumlulara maruz kalanların da olumlu paylaşım yapmaya daha meyilli olduğu ortaya çıktı. Ancak araştırmanın sonuçları, deneyin Facebook kullanıcıları üzerinde yarattığı şok etkisinin gölgesinde kaldı.
Facebook 2008’den itibaren yaptığı farklı deneylerde yine kullanıcıların yayın akışını manipüle ederek politikayla ilgili haber paylaşımlarını artırmak ve bazı kullanıcılara ‘oy kullanıyorum’ butonu sunmak gibi faktörlerin oy vermelerini sağlayıp sağlayamayacağını test etti.
Yani Facebook kurucusu Mark Zuckerberg isterse, belli bir politik görüş belirtmiş kullanıcılarını oy vermeye bile yönlendirebilir!
6- Anasayfa out, Facebook in
Facebook’un birçok haber sitesinin ana trafik kaynağı olduğu göz önünde bulundurulunca bu algoritma oyunları daha da ürkütücü bir hal alıyor. Pew Center’ın ABD’de yaptığı bir araştırmaya göre, 2011’de internet kullanıcılarının %11’i haber okumak için Facebook veya Twitter kullandığını belirtiyordu. 2014’teyse ana haber kaynağının sadece Facebook olduğunu belirtenlerin oranı %30’a çıkmıştı. Özellikle de onlarca haber sitesi gezmekle uğraşmak istemeyenler için Facebook artık önemli bir ‘haber kaynağı’ haline gelmiş durumda. Bir nevi eskinin ‘eve tek alınan gazete’si.
Tüm bunların bir diğer etkisi de haber sitelerinin ana sayfalarının giderek önem kaybetmesi. New York Times’ın 2014’te kamuoyuna sızan ve oldukça ses getiren ‘inovasyon raporu’nda okuyucuların sadece üçte birinin siteye doğrudan geldiğinden, çoğunun Google, Facebook ve Twitter gibi ikincil kaynaklardan yönlendirildiğinden bahsediliyordu.
Birçok haber sitesi bu durumdan dolayı artık ana sayfalarını güncellemekten çok sosyal medyada nasıl öne çıkacaklarına odaklanmaya başladı. Bunun bir riski, Google ve Facebook’tan gelen trafiğin daha önce bahsettiğimiz algoritmalara bağımlı olması. Google ve Facebook’un kullandığı algoritmayı değiştirmesi üzerine bir gecede milyonlarca okuyucu kaybeden sitelerin hikayeleri uyarı niteliğinde.
New York Times, ana sayfasına gelen okuyucu sayısını – ve abonelikleri – artırmanın daha uzun soluklu ve güvenli bir çözüm olduğu kanaatine varmış gözüküyor. Times’ın duruşunu destekler nitelikte araştırmalar, Facebook’tan gelen okuyucuların – doğrudan gelenlere kıyasla – sitede çok daha az vakit geçirdiklerini, başka linklere tıklamadan çıktıklarını ve siteye aynı ay içinde tekrardan girmeye daha az meyilli olduklarını gösteriyor. Yani internette kalıcı olmayı önemseyen haber siteleri, trafik için Facebook’a güvenme konusunda son derece temkinli.
Kaynak: P24