Site icon International Journalists

Mehmet Baransu: Eli Kalem Tutan Braveheart

YORUM | Av. OSMAN ERTÜRK

Son iki yazımızda (1) (2) Ergenekon’un zalimliği ve gerçekleri çarpıtmadaki mahareti üzerinde durmuştuk. Kaldığımız yerden devam edelim. Ergenekon yargılamalarında basın yayın organlarının işleyişi ve duruşu çok önemliydi. Bu duruş hassasiyetle incelenmelidir.

Ana akım medyanın büyük bir yekûnu, kendisini taraf ilan ederek, Ergenekon sanıklarının yanında durdu.  İddianamede gösterilen eylemleri açık veya gizli olarak küçümseyip “Tu kaka” ilan ettiler. Koro halinde şöyle diyorlardı: “Yılları devlete hizmetle geçmiş itibarlı paşalarımız, nasıl darbeye teşebbüs ederler, olmaz böyle şey!” Diğer taraftan da Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Mehmet Baransu gibi gazeteciler, Taraf gibi bir döneme damga vuran gazete, vesayet odaklarıyla cesurca çarpışıyordu. O dönemin gür sesli tüm yazarlarından bahsetmek, onların emeklerini hatırlatmak çok önemli. Onlara vefa borcumuz var. Birçoğu dört duvar arasında. İsimlerini bile unutmaya başladık neredeyse. Belki de içlerinden en az hatırlanan Mehmet Baransu’dan bahsetmek, onun gazeteciliğinden söz etmek istiyorum. Hakkında onlarca dava açılan, acımasızca sindirilmek istenen, özel hayatı didik didik edilen bir dönemin Braveheart’ı o.

9 Ağustos 2014 günü gece 01:00 civarlarıydı. Mesaimiz yine gece yarısını bulmuş, adalet peşinde koşuyorduk. Çağlayan Adliyesi’nde müvekkil polislere yapılan zulüm zirve yapmış, biz de bu zulmü azaltabilir miyiz diye her gün adliyedeydik. Baro odasında karar beklerken alt kattan bağrışmalar duyduk. Bir şahıs adliye içindeki polis merkezine karga tulumba götürülüyordu. Bağırışlar tüm adliyede yankılanıyordu. Koşar adım aşağı indiğimde gözaltına alınan şahsın Mehmet Baransu olduğunu gördüm. Genç yaşında bir döneme damga vurmuş, çok okunan, “Bomba haberler”le ses getiren Baransu, kötü bir muamele ile gözaltına alınıyordu. O Ramazan günlerinde zulme uğrayan polislerin yanında durması, adliyeye sürekli gelip gitmesi takdire şayandı. Hakkında yazılan bir iddianamede savcı aynen şöyle diyecekti: “Baransu, 17-25 Aralık sonrasında yapılan birçok operasyonda, destek mahiyetinde açıklamalar yaptığı için örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde bulundu…” Yani savcı, kafasına göre bir torba yapıp, haber yapan gazeteciyi de bu torbanın içine atmakta beis görmeyecekti.

Önceden şahsi bir tanışıklığım yoktu kendisiyle. O gün, polisin kötü muamelesinin önüne geçtik birkaç meslektaşımla. Baransu’ya müdafilik yaptım. Adliye’de saatlerce sohbet etme imkânımız oldu. Yedi ay sonra Balyoz dosyasından tutuklanınca Silivri’de, Ergenekon ve Balyoz’un detayları üzerine konuştuk. Cesur, sözünü esirgemeyen, ustası Ahmet Altan gibi gözü kara bir gazeteci. “Devletin bağırsaklarını temizlediği” dönemde “Devlet sırrı, gizli” denen sayısız habere imza attı Baransu. Dağlıca, Hantepe, Gediktepe baskınları, Lahika Eylem Planı, AKP kapatma girişimleri gibi ortalığı ayağa kaldıran dosyalar yaptı.  Baransu’nun “Pimini çekip bombayı verdi” haberi, 100 yılın araştırma haberleri arasında yerini aldı.

O dönemde basın yayın hayatı bu kadar çölleşmemişti. Bir tarafta askeri vesayetin feleğini şaşırtan Baransu gibi cesur yürekli gazeteciler, diğer tarafta birçok muhalif gazeteci serbest bir şekilde yazabiliyordu. Ergenekon hakkında her akşam birçok kanalda TV programları yapılıyordu. Sansür daha azdı ve Ergenekon’u savunmak kutsal bir vazife olarak eda ediliyordu. Ana akım medyanın köşe yazarlarından sesi gür çıkanlar bu psikolojik baskıya eşlik ederken, bürokratik ve politik destek içinde ellerinde ne varsa kullanıyorlardı. Aynı kurum ve kuruluşların bugün masum binlerce insana yapılan “Zalimlik Show” u hakkında çıkıp bir kelam etmemelerine ne demeli? Hepsi üç maymunu oynuyor. Çağın zalimliği karşısında hepsi kör, sağır…Savcı, polis gibi o günkü ilgilileri yerden yere vuran bu zevat, hamile-lohusa kadınlar, hasta tutuklular, cezaevi ölümleri hakkında neden konuşmazlar? Bunlar mı demokrat, özgürlükçü, insan hakkı savunucusu? Hepsini birden at çöpe!  Ergenekon’da gösterdikleri kararlılık ve destek çıkışlarının onda birini bugünün mağdurlarından esirgeyenlerin bırakın gazeteciliğini, insanlığını da sorgulamak gerekir.

Ergenekon suçüstü yakalandı

Ergenekon’un kurumsal duruşu ve ifadelerinden çıkardığım genel yaklaşım şu: Darbe planları ve ülkeyi seçim dışı yönetme isteği onların aidiyattan işi aslında. Bunu doğumla kazanılan hak gibi görüyorlar dersek abartı olmaz. Onların kutsal ve dokunulmaz alanı bu işler. Örneğin Balyoz dosyası, Baransu’nun bu pervasızlığı açığa çıkardığı en önemli iştir.  “Ses kayıtları, tutuklama listeleri, el yazıları, binlerce ıslak imzalı belge, mahkemede sorulan sorulara açıklama yapamayınca, “seminerde oyun oynuyorduk” dediler. Balyoz darbesini önlediği iddia edilen dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak dinlenmiş, ifadesinde “Bu seminer icra edilmiş, fakat en tehlikeli senaryo amacını biraz aşkın şekilde oynanmış. Siyasi kişiler ve siyasi olaylar, gerçekmiş gibi oynanmış. Ben de Kara Kuvvetleri Komutanı’na incelettim” demişti. Ardından Vatan gazetesinden Güngör Mengi’ye “Şu anda üzüntü içindeyim. Hepimiz keşke böyle durumlar olmasaydı diye düşünüyoruz” demişti. Bu da yetmemiş “Balyoz var da diyemem, yok da diyemem” ifadesini de kullanmıştı.

https://www.tr724.com/wp-content/uploads/2019/05/CD%E2%80%99leri-dinliyorum-%C5%9Fok-oluyorum-Erdogan-balyoz.mp4?_=1

“Dava devam ederken sıra dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’a gelmişti: “Bu olayda emre itaatsizlik söz konusudur. Böyle olduğu için de disiplin hukukunu ilgilendirir. Disiplin suçunun gereği de komutan olarak tarafımdan yapılmıştır.” Bu sözlerin sahibi Yalman disiplin suçunun gereği olarak ne yaptığını ise açıklayamıyordu. Yalman, 26 Eylül 2012 tarihinde ise Akşam Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’yı arayarak Balyoz darbesini kendisinin önlediğini üstü kapalı olarak itiraf etti: “İsmail Bey, darbeyi Hilmi Özkök önledi diyorsun, aç iddianameyi oku, darbeyi asıl önleyen benim. Hilmi Paşa’nın kaç tankı tüfeği var? Türk Ordusu demek, Kara Kuvvetleri demektir.” Yalman, Milliyet gazetesine 8 Kasım 2013 tarihinde Balyozcular “emirlere aykırı hareket ettiler”, dedi.

Bu ve buna benzer konuşmaların planların yapıldığı, davaya dönüşen olay sonucu ne mi oldu? “Kumpas” denilerek, mahkemece “Asker işini yapmış, bunlar darbe toplantısı değil, sınırı biraz aşmışlar, o kadar da olur” denilerek dava kapatıldı.” Milleti enayi yerine koyup, hırsızlıkta suçüstü yapılan iktidarla bir olup, yüzlerce ıslak imzalı kapı gibi belgeyi, delilleri çöpe attılar.

Bir dönem, bu topraklarda konuşmak, gerçekleri açıklamak çok meşakkatli bir işti. Basında hakim noktaları tutmuş gazeteci ve köşe yazarları, “Asker ne der?” diye düşünürken, Baransu gibi cesur yürekler “Gizli veya devlet sırrı” ibareli belgeleri gözlerini kırpmadan, korkusuzca yayınladılar.  Askeri vesayetin etkisinden köşe bucak kaçan korkaklara inat onlar mesleğinin hakkını veriyorlardı. Hukuk, basın özgürlüğü, demokrasi için kendini feda eden bu asil yüreklere cesaretlerinin bedeli ödetiliyor şimdi.

Onlar gazeteciliğin yüz akı olarak göğüslerini mesleklerine siper ederken, gazeteciliğin yüzkaraları şu günlerde köşe başlarında. Basın yayın kuruluşları iktidarın tetikçisi olmuş, maalesef önüne geleni infaz ediyorlar. Hele birkaç gün önce iktidarın bir kalemşörünün yazdığı tam bir utanç abidesiydi. Şöyle diyordu kendisi gibi haysiyet fukarası muhatabına: “Ben sana bizim taraftansın demedim. Bizim taraftan değilsin ama sen bizim tarafın köpeğisin. Eskiden Aydın Doğan’ın köpeğiydin, şimdi ise bizim köpeğimizsin. Sahibin değişiyor ama her devir sen bir köpeksin. Biz yat desek yatıyorsun. Kalk desek kalkıyorsun. Havla dediğimizde işte Ekrem İmamoğlu’na yaptırdığımız gibi havlıyorsun”ifadelerini kullanacaktı. Şu sözlere, düşülen seviyeye bakar mısınız? Ne kadar sığ, yazar müsveddesi adamlara kaldı gazetecilik değil mi? Bir tarafta bu zavallılar, diğer tarafta Baransu ve onun gibi cesur yürekler. Evet, onlar hayatları ve özgürlükleri pahasına kaleminin namusunu satmadı. Dört duvar arasına sıkıştırılan bedenleri olabilir ama düşündüklerini ve gördüklerini yazamamak en büyük esaret olacaktı onlar için. Bunun bedelini hepimiz adına ödüyorsunuz. Bu ülke yarın basın özgürlüğü, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında bir ivme yakalayacaksa size ayrı bir parantez açacaktır. Kim ne dersen desin, Baransu ve diğer Breaveheart’lar elbet bir gün minnettar bir nazarla alkışlanacaktır.

Kaynak:Tr724

Exit mobile version