Şemsi Açıkgöz / Editör
Bir avuç gazeteci, bütün baskılara, tehditlere rağmen gerçekleri yazmaya, cesurca mesleğini yapmaya devam ediyor. Hapishaneye düşseler de yurt dışına kaçmak (!) zorunda kalsalar da kalemleriyle demokrasiyi, eşitliği, hukuku hatırlatıyor. Bu dosyada kaleminin namusunu satmayıp, gerçekleri yazan gazetecilerin verdikleri bedelleri bizzat kendilerinden okuyacaksınız.
Meşhur hikâyedir, “Almanya Kralı II. Friedrich Berlin yakınlarındaki Potsdam’da beğendiği bir arazi üzerine saray yaptırmak ister. Fakat değirmeni arazinin içinde kalan çiftçi tarlasını bir türlü satmaya yanaşmaz. Kral, sarayına çağırtıp, ikna etmeye çalıştığı değirmencinin kararını değiştiremeyince bu sefer hiddetlenerek tehdit etmeye yeltenir, “Unutma! Burada bir kral var.” Bu sözlerin üzerine kendinden emin cesur ve bilge değirmenci şu cevabı verir, “Haklısınız burada bir kral var; fakat biliniz ki Berlin’de de hâkimler var!” Şoka uğrayan Kral Friedrich hiç bir şey diyemez ve değirmene dokunmadan, yan arsaya sarayını yaptırır. Şimdi bu iki tarihi yapı bütün dünyaya adaletin herkese gerektiğini hatırlatıyor.
Bu hikâyeyi şunun için anlattım: Türkiye özellikle son 10 yıldır, özgürlüklerin kısıtlandığı, muhalif olan on binlerce insanın cezaevine konulduğu, iş insanlarının mallarına çöküldüğü, milyarlarca dolarlık yolsuzlukların ortalığa saçıldığı, bunlara bağlı olarak da ekonominin dip yaptığı zamanları yaşıyor. Ve böyle bir korku atmosferinde, cezaevine girme tehlikesi ve ölüm tehditlerine rağmen, “Türkiye’de gazeteciler var.” diye haykıran bir avuç cesur kalem var.
Türkiye’deki özellikle son 10 yıldır süregelen olumsuz gidişattan en büyük yarayı genelde medya kurumu, özelde ise gazeteciler aldı. Çünkü 2016 sonrasında
34 TV kanalı, 53 gazete, 37 radyo istasyonu, 6 haber ajansı, 20 dergi ve 29 yayın evinin kapatıldı. 200’ün üzerinde gazeteci yurt dışına kaçtı(!). 34 yabancı gazeteci sınır dışı, 3 bin 804 gazetecinin basın kartı iptal edildi.
Bu süreçte 600’den fazla gazeteci tutuklandı, yargılandı. Halen cezaevlerinde 60’ın üzerinde gazeteci var. Bu süreçte çok acılar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. İşte onlardan bir tanesi: gazeteci Mevlüt Öztaş. Gazeteci Öztaş, yazdığı haberler sebebiyle tutuklandı. Cezaevinde iki kez ameliyat oldu. Böbrekleri iflas etti ve kansere yakalandı. Mahkemeler tahliye taleplerini reddetti. Tedavileri geciktirildi. Tam 874 gün sonra kamuoyu baskısıyla ‘zorunlu’ olarak bırakıldığında artık çok geçti. Cezaevinden çıktıktan 57 gün sonra öldü.Diğer yandan, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde yaklaşık 4 milyon olan
günlük gazete tirajları, yüzde 65 düşerek, bugün 1,5 milyon seviyesine indi. Erdoğan hükümeti (kanunen yasak olmasına rağmen) pek çok gazeteyi kapattı. Türkiye’nin en büyük gazetelerini kendi taraftarı iş adamlarının satın almasını sağladı.
Medyanın yüzde 95’ini kontrolü altına aldı. Medyaya olan güven kayboldu. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre de Türkiye, 180 ülke arasında 2002 yılında 99. sırada iken bugün 154. sırada. Açıkçası ülke demokrasiden uzaklaştıkça her alanda gerileme yaşandı.
Recep Tayyip Erdoğan, hükümetinin ilk yıllarındaki demokrasi sevdasından, tek başına iktidar olduktan sonra, ‘güç zehirler, mutlak güç mutlak zehirler’ mantığını haklı çıkarırcasına, vazgeçti. O, muhalif gazetecilerden nefret eder. Çünkü en korktuğu şey kelimeler! Türkiye’de bir avuç gazeteci, bütün baskılara, tehditlere rağmen gerçekleri yazmaya, cesurca mesleğini yapmaya devam ediyor. Hapishaneye düşseler de yurt dışına çıkmak zorunda kalsalar da kalemleriyle demokrasiyi, eşitliği, hukuku hatırlatıyor. Kimi hükümet mafya ilişkilerini, kimi yolsuzlukları, kimi yaşanan hak ihlallerin yazıyor. İşte bu dosyada kaleminin namusunu satmayıp gerçekleri yazan gazetecilerin verdiği bedelleri bizzat kendilerinden okuyacaksınız. Neler yaşadıklarını, hangi zorluklarla karşılaştıklarını daha iyi anlayacaksınız.
‘Türkiye’de baskı ve işkence yok’ diyenlerin yalanlarını yüzlerine çarparcasına.
Rojda Aydın /Jinha
ÇIPLAK ARAMANIN BİZZAT MUHATABIYIM
2016’da Jin Haber’de (JİNHA) çalışmaya başladım. JİNHA, hükümet tarafından kapatılınca, Gazete Şûjin’a geçtim. Fakat burası da kapatıldı. Şu anda mesleğime JİNNEWS Ajans’ta devam ediyorum. Türkiye gerçek gazeteciler için koca bir hapishane. Burada gazeteci olmak hele Kürt gazeteci olmak çok ama çok zor. Eğer Kürt gazeteci iseniz “potansiyel terörist” gözüyle bakılırsınız. Haber takibinde bir kurşuna hedef olmanız muhtemeldir.
Haberlerim sebebiyle 4-5 defa gözaltına alındım. 2020’de haber takibindeyken yine gözaltına alındım ve emniyette iki kadın meslektaşımla beraber bütün reddetmelerimize karşı zorla çıplak aramaya tabi tutulduk. İktidar, Türkiye’de çıplak aramanın olmadığını söylüyor. Ben bunun bizzat muhatabıyım. Savcının, “terör örgütü üyesi olma” ve “örgüt propagandası yapma” iddiasıyla hakkımızda açtığı soruşturmalara takipsizlik kararı verildi. Bu sefer de “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak, ihtara rağmen dağılmama” iddiasıyla dava açıldı. Bu dava hala devam ediyor.
Tuncer Çetinkaya / Gazeteci
AMELİYAT SONRASI ÖLÜME TERK EDİLDİM
15 Temmuz darbe girişiminden sonra polis evime baskın yaptı ve savcılık ifademe gerek duyulmaksızın mahkeme bile yapılmadan tutuklandım ve 2 yıl ceza evinde kaldım. 9 ay sonra neden tutuklu olduğumu ancak öğrenebildim. Suç olarak, “Hizmet hareketine ait basın yayın organlarında haber yapmak ve hukuksuzlukları eleştirmek.” olarak ifade edildi. Bilgisayar, kamera, basın kartı gibi gazetecilik faaliyetlerinde kullandığım malzemeler suç delili sayılarak el konuldu.
Ortada bir suç bulamadıkları için tahliye oldum. Fakat ertesi gün siyasi baskıyla yeniden tutuklandım.
Gözaltında aç, susuz bırakma, hakaret, ölüm tehditleri gibi işkencelere maruz kaldım. İlaçlarım verilmedi, doktora götürülmedim. Bu sebeple böbreklerim işlevsiz hale geldi. Ceza evinde ameliyat olmak zorunda kaldım. Ameliyattan sonra 10 saat çıplak vaziyette, kış günü pencereleri açılmış bir nezarethane hücresinde ölüme terk edildim. Benim yaşadıklarım Türkiye’de yaşanan yüz binlerce örnekten sadece biriydi.
Nur Erener Kılınç / Gazeteci
GAZETECİLER HAPİSTEN ÇIKINCA SEVİNECEĞİM
1 Mart 2017’de başlayan hapis hayatım, 21 Şubat 2018’de son buldu. Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişimi tiyatrosunu araştırmanın bedeli sadece bu değildi. Erdoğan düzeninin hâkimleri, hayatımın 7 senesini hapiste geçirmeme karar vermişti. Terör örgütü üyesi iddiasıyla açılan davayı, ‘Terör örgütü
propagandası yapma’ davası takip etmişti. Cezaevindeki insanların mektuplarından oluşan ‘Üç Dal Papatya’ kitabım bu davaya konu olmuştu. Bileklerimdeki kelepçelerin yarası geçmişti ama yaşanan acı ve işkencelerin sancısı zihnimden silinmiyordu. Ev hapsindeyken ülkeyi terk etme kararı alarak, eşimle
birlikte yaşamaya cesaret göstermiştik. Türkiye’den Yunanistan’a uzanan yolculuğumuz esnasında zihnimde hapisteki gazeteciler,
bebekler ve masum kadınlar vardı.
Hapishaneden çıktığımda şunları söylemiştim: “Ben buradayım, ama çıktığım koğuşta 30 günlük bebek var, 6 çocuk var. O bebekler de çıkınca sevineceğim.” Sözlerim ilk anki gibi taze yüreğimde; O bebekler, gazeteciler ve masum kadınlar da özgür olunca sevineceğim!
Ruşen Tagva / Gazeteci
TÜRKİYE’DE HABER TAKİBİ YAPMAK SUÇ
Çalıştığım İMÇ TV, 2016’da kapatıldıktan sonra yaptığım haberler sebebiyle, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandım ve 20 ay hapis cezası verildi. 2018 yılında ise evime yapılan gece operasyonuyla gözaltına alındım. Mahkemede bu suçlamanın önceki davadakiyle aynı olduğuna itiraz edince, dosya reddedildi. Fakat gözaltına alındığım gece, cep telefonum ve tüm arşivimin olduğu harddiske el konuldu. Ve hala teslim edilmedi.
2018 yılından bugüne neredeyse her ay, yaptığım haberler sebebiyle hakkımda sürekli soruşturmalar açılıyor. Hatta bana röportaj verenler dahi ifadeye çağrılıyor. 2021 yılının ocak ayında ise takip ettiğim bir basın açıklamasındaki fotoğrafım sebebiyle dava açıldı ve 18 yıl hapis cezası istendi.
Gerekçe ise “elimde fotoğraf makinesi varken açıklama yapacak olan kitlenin önünde duruyor olmam.” Savcı, ‘kalabalığı sevk ve idare ediyorum’ iddiasıyla ‘örgüt yöneticisi olmak’ suçundan dava açtı. Hâkim de bu davayı kabul etti. Hâlbuki sadece gazetecilik için oradaydım.
Beritan Canözer / Jinnews Muhabiri
HEYACANLI OLMAM GÖZ ALTINA ALINMAMA SEBEP OLDU
2015 yılında haber yaptığım sırada, “heyecanlı” olduğum gerekçesiyle gözaltına alındım. 4 gün süren gözaltının ardından haber ve sosyal medya paylaşımlarım gerekçe gösterilerek 4 ay tutuklu kaldım. Cezaevinde pek çok hak ihlaline tanık oldum, maruz bırakıldım. 2015’ten bu yana hakkımda 11 soruşturma başlatıldı. Bir davada 15 yıl hapis cezası istemiyle yargılandım. Davaların bazılarından beraat aldım bazıları ise hala devam ediyor. Ayrıca adli kontrol tedbir uygulaması ve yurtdışına çıkış yasağım bulunuyor. Sadece son 6 ayda iki kez gözaltına alındım ve 8 gün gözaltına kaldım. Suçlama ise yaptığım haberler ve sosyal medya paylaşımlarım. Tabi Kürt basınında çalışmak, Kürt olmak, kadın olmak baskının iki kat daha fazla hissedilmesi anlamına geliyor.
Tüm baskılara rağmen yine de haber yapmak için her koşulu zorluyoruz. Gazeteciliğin suç olmadığını biliyoruz. Onlarca tutuklu meslektaşımız var. Haber yapmak, kamuoyuna doğru bilgileri vermek, eleştirmek suç değildir.
Ömer Çelik / Mezopotamya Ajans Editörü
ALBAYRAK’IN HABERİ İÇİN 10 AY HAPİS YATTIM
Gazeteciliğe 2009 yılında Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) başladım. 2011’de, Kürt basın kurumlarına yapılan operasyonda 32 gazeteciyle birlikte tutuklandım.
Bana yöneltilen suçlama; “devleti sıkıntıya sokacak, kamuoyu önünde küçük düşürecek haber peşinde koşmaktı”. Ve 18 ay cezaevinde kaldım. Yargılandığım diğer bir dosya, Hazine ve Maliye Eski Bakanı Berat Albayrak’a ait e-posta içeriklerini haberleştirmemle ilgili. 25 Aralık 2016’da evime yapılan polis baskınında işkence gördüm. 24 günlük gözaltından sonra konulduğum cezaevinden 10 ay sonra çıkabildim. Gördüğüm işkence raporunu dosyamdan yok ettiler! Bu haberimden dolayı istenen ceza ise 11 yıl! Yine Diyarbakır’ın Sur ilçesinin haritadan silinmesiyle sonuçlanan askeri operasyonu yürüten Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Musa Çitil’e dair bir haber sebebiyle hakkımda dava açıldı. Mahkeme yakın zaman önce beni suçsuz bulsa da, itiraz süreci henüz
tamamlanmış değil.
Nurullah Kaya / Gazeteci
INSANLIĞA YAKIŞMAYACAK İŞKENCELER YAŞADIM
AKP rejimi, Türkiye’de yapmak istediği soykırım öncesinde ilk olarak medyayı yok etti. 15 Temmuz’dan önce muhalif bütün gazete ve TV’ler zorla kapatıldı. Ben de kapatılan Zaman Gazetesi‘nde çalışıyordum.
AKP Hükümeti’nin Suriye sınırında yasal olmayan silah sevkiyatı ile başta IŞİD ve El Nusra olmak üzere birçok yasa dışı örgüte yaptığı desteği takip ediyordum. Sınırda gözaltına alındım ve tehdit edildim. Defalarca hedef gösterildim ve takip edildim. Sınırda gazetecilik yapan iki meslektaşım öldürüldü.
15 Temmuz darbe kalkışmasından bir hafta sonra, polisler uzun namlulu silahlarla evimi bastı ve ailemi tehdit etti. Emniyette insan onuruna yakışmayan işkenceler yaşadım. Hakkımda hiçbir delil olmaksızın tutuklandım ve 19 ay hapishanede çok zor koşullar altında hayatta kalma mücadelesi verdim. Hiçbir suçum olmadığı için şartlı serbest bırakıldım. Türkiye’de gazetecilere hayat hakkı tanımıyorlar. Bu yüzden birçok arkadaşım Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
Cemil Uğur / Gazeteci
HABERLERİM SEBEBİ İLE AYLARCA CEZAEVİNDE KALDIM
2014 yılından beri gazetecilik yapıyorum. 2016’da haber takibi yaptığım sırada gözaltına alındım ve tutuklandım. 3 ay cezaevinde kaldım. Hiçbir suç unsuru olmadığı halde haber ve sosyal medya paylaşımlarım sebebiyle 15 ay hapis cezası verildi.
2020’de Van’ın Çatak ilçesinde 2 köylünün bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde tedavi altında olduklarını öğrendim. Olayı araştırınca, o iki köylünün, askerler tarafından helikopterden atıldıklarını belgeleriyle ispat ettim. Yaptığım haberler sebebiyle 3 meslektaşımla birlikte gözaltına alındım. Mahkeme, yaptığımız toplumsal haberleri suç sayarak bizi tutukladı ve yaptığımız haber sebebiyle 6 ay cezaevinde kaldım.
Cezaevlerinde hiçbir hakkımız yoktu. Tutuklulara tam bir tecrit uygulanıyor. Ve Türkiye’de gazetecilik yapmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Fakat ben Metin Göktepe, Hrant Dink, Uğur Mumcu ve Apê Musa’dan güç alıyorum. Ne pahasına olursa olsun, bu mesleği yapmak istiyorum.
Mehmet Özdemir / Gazeteci
SUÇSUZ YERE 22 AY HAPİSHANEDE YATTIM
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra hakkımda gözaltı kararı olduğunu öğrenince Emniyet’e gidip teslim oldum. 8 günlük ağır gözaltı şartlarından sonra tutuklandım ve ardından Silivri Kapalı Cezaevi’ne gönderildim. İddianamem tam 9 ay sonra geldi.
‘Darbeye teşebbüs’ ve ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla hakkımda ‘3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’ istendi. Ancak 65 sayfalık iddianamede şahsıma yönelik hiçbir suç delili gösterilemiyordu. Gazetedeki görevlerim olan ‘1. Sayfa Editörlüğü’ ve ‘Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü’ne bile tek atıf yoktu.
Mahkemesi heyetine suçumun ne olduğunu sordum ama bir cevap alamadım. Duruşma savcısı, mütalaa aşamasında 3 müebbet hapis talebini önce 1’e indirdi, sonra sadece ‘örgüt yöneticiliği’ sebebiyle cezalandırılmamı istedi. 22 ayın sonunda tahliye edildim ve mahkeme beraatıma karar verdi. Fakat savcı karara itiraz etti ve Yargıtay beraat kararını bozarak yeniden yargılanıp cezalandırılmamı istedi.
Melike Aydın / Jinnews Muhabiri
AMAÇLARI TOPLUMLARI BİR BİRİNDEN YALITMAK
Muktedirler için halkları birbirinden yalıtma bir yönetme yöntemi Türkiye’de. Kürt kadın gazeteci olarak yaşadığım şiddetin temel nedeni bu diyebilirim.
Nisan 2018’de, Aydın’da haber takibinden dönerken gözaltına alındım. 2016’da ise bir sosyal medya paylaşımım bahane edilerek, 1 yıl 3 ay hapis cezası verdiler. 5 yıl boyunca benzer bir ‘suç’ işlersem bu cezayı iki katıyla yatmak koşuluyla serbest bırakıldım.
11 Kasım 2019’da ise yaptığım haberler gerekçe gösterilerek sabah 5’te evime polisler baskın yaptı ve aileme travma yaşatıldı. Gözaltında ajanlık teklif edildi, mesleğimi yaptırmamakla tehdit edildim. Hâlâ takip ve taciz ediliyorum. Cezaevinde zorla çıplak aramaya maruz bırakıldım. Üç ay işimden uzak kaldım, kitaplarıma el kondu ve beraat etmeme rağmen geri verilmedi. Beraat ettim ama haber kaynaklarıma karşı “terörize” edilmiş bir gazeteci oldum ve bir kısmı özellikle milliyetçi-muhafazakâr Türkler benden uzaklaştı.
Aziz Oruç / Gazeteci
YAZIM SEBEBİYLE 28 YIL HAPSİM İSTENİYOR
Gazeteciliğe 2013’te Dicle Haber Ajansı’nda başladım. Burası hükümet tarafından kapatılınca DİHABER’de devam ettim. Yaptığım haberlerden dolayı hakkımda pek çok dava açılınca 2017’de Irak’a gitmek zorunda kaldım. Irak’ta da RojNews’te haber editörlüğü ve Yeni Yaşam Gazetesine yazılar yazdım. 3
yıl sonra 2019’un Aralık ayında Avrupa’ya gitmek için İran’dan Ermenistan’a geçtim. Fakat burada yakalanıp İran üzerinden Türkiye’ye teslim edildim. 11 ay cezaevinde kaldıktan sonra çıktım. Yargılamam devam ediyor ve 28 yıla kadar hapsim isteniyor.
Yaptığım başka bir haberden dolayı 2 yıl bir ay hapis cezası aldım. Ayrıca, “23 Yıl Önce Lice, Şimdi Cizre” başlıklı bir yazımdan dolayı da 2 yıla kadar hapis istemiyle de yargılamam sürüyor. Eşim, ben cezaevinde iken attığı bir tweet sebebiyle gözaltına alındı. Eşim gözaltında iken çocuklarım günlerce sahipsiz kaldı.
Türkiye’de çok zor bir ortamda, yılmadan, usanmadan gazetecilik yapıyoruz. Halka gerçekleri ulaştırmaya çalışıyorum ve bütün dünyanın da bu yaşananları bilmesini istiyorum.
Zafer Özsoy / Gazeteci
HAYATINDAN 22 AYI ÇALINMIŞ BİR GAZETECİYİM
Ben de yolu Silivri’ye düşen gazetecilerdenim. Önce çalıştığım Cihan Haber Ajansına kayyım atandı, işten atıldım. Bir medya şirketine ortak oldum. Ancak Cihan ile iltisaklı diye oraya da kayyım atandı. Bir yılda iki kez işsiz kaldım. Yabancı medya kuruluşlarına hizmet vermeye başladım. Ta ki darbeden 10 gün sonrasına, yani 26 Temmuza kadar. Sabah 06.00’da evimi, otomatik silahlarla polisler bastı. Gözaltı, mahkeme derken Silivri hapishanesi konuldum. 30
metrekarelik hücrede geçen tam 22 ay. Sonra pardon bile denilmeden, gazeteci olarak çalışmaktan başka bir delil bulunamadığından beraatıma karar verildi. Peki, ömrümden çalınan 22 ayın hesabını kim verecek? Hiç kimse.
Yattığım 22 ayı yeterli bulmamışlar ki, çıktıktan 9 ay sonra yine tutuklama kararı çıktı. “Ya cezaevi ya da Meriç” diyordu ülkemin adaleti. Ben de Meriç’i seçtim. Bir sabah vakti, Meriç nehrini geçerek terk ettim ülkemi. Arkamdan ‘Kırmızı bülten’ ile yakalama kararı çıkarmışlar tekrar…
Zemo Ağgöz / Mezopotomya Ajans
POLİSİN TACİZİNE MAĞRUZ KALIYORUZ
2018’de Mezopotamya Ajansı’nda çalışmaya başladıktan sonra Ankara’da gazeteci olmanın hele ki Kürt basınında çalışmanın devlet üniversitelerinde öğretilen “gazetecilikle” alakasının olmadığını anladım. Haber takip etmek istediğimiz zaman, polisler muhabiri olduğumuz ajansın kartını tanımıyor, bizi tehdit ediyor. Şahsen defalarca polisin hakaretlerine ve tacizine maruz kaldım. Hele ki olayda polisin insanlara uyguladığı bir şiddet var ve biz onu haber yapıyorsak şiddetlerini bize de uyguluyorlar. Sürekli bilgisayar, fotoğraf makinesi ve kameralarımızı yanımızda taşıyoruz. Çünkü büroya bıraksak, orayı basıp makinelerimize el koyabiliyorlar.
Ama bütün bu zorluklara rağmen özgür basın insanlar tarafından en güvenilir mecra haline geldi. Bu sebeple insanlar, terk edilmiş mahallelerde, pazarda, köyde, fabrikada nerede olurda olsun bir hak ihlali veya bir işkence yaşadığında bize ulaşıyorlar. Ben hakikatin peşindeyim ve gazeteciliği seviyorum.
Hasan Bozkurt / Gazeteci
CEZAEVİNDE AYLARCA YERDE YATTIM
17 Mayıs 2017’de haber amaçlı telefon görüşmelerim ve bir bankada hesabımın olması sebebiyle tutuklandım. Bir gece yarısı aileme haber bile veremeden, Ankara’dan 471 km uzaktaki Denizli Cezaevi’ne gönderildim. Ailemle aylarca sadece telefonda görüşebildim.
8 kişilik koğuşta 30 kişiyle kaldım. Yatak olmadığı için aylarca yerde yattım. 1 Ağustos 2018’te, 15 ayın sonunda haftalık imza şartıyla serbest bırakıldım. 3 Ocak 2020’de tamamlanan dava sonucunda ise 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Hem de herhangi bir suça karıştığıma dair hiçbir delil olmadan.
Dindar Karataş / Gazeteci
ÖZGÜR GAZETECİLER HER ZAMAN İLK HEDEF OLUYOR
24 Kasım 2020’de Van’da evime özel hareket polisleri tarafından yapılan baskınla gözaltına alındım. Haber kaynaklarımla olan telefon görüşmeleri ve yaptığım haberler sebebiyle “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklandım. İlk duruşmam 3 ay sonra görüldü ve tahliye edildim. Fakat mahkemem devam ediyor.
Birlikte çalıştığım gazeteci arkadaşlarım Adnan Bilen, Nazan Sala, Cemil Uğur ve Şehriban Abi tutuklanmışlardı. Biz gazeteci olarak bölgede yaşanan hak ihlallerini, cinayetleri, sınır ticareti yaparken öldürülen yurttaşları, geri gönderme merkezinde tecavüze uğrayan kadın mültecilerin sesi olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Fransa’yı basın özgürlüğü konusunda eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye’de basın üzerinde olan baskıyı görmezden gelmesi trajikomik bir durumdur. Yargılanan bir gazeteci olarak şunu söylemek isterim ki: Türkiye’de AKP iktidarı ve Erdoğan muhaliflerin nefes almasını dahi istemiyor. Türkiye’de özgür gazeteciler olarak hedefin en önünde bulunuyoruz.
Habibe Eren / Jinnews
HEM KADIN HEM KÜRT HEM GAZETECİ OLMAK ÇOK ZOR
Gazetecilik çocukken hayalimdeki meslekti. Üniversitede iken 2015’te DİHA’da başladığım gazeteciliğe, JINHA ve Şujin’de devam ettim. Şu an Jinnews’te çalışıyorum. Ajansımız, kadın odaklı haberciliği esas alıp, “Kadının kalemiyle, hakikatin izinde” şiarıyla yola çıkan ve ekibinin tamamı kadınlardan oluşan
bir medya kuruluşu. Eril ve erkek egemen sistemin hayat bulduğu geleneksel ana akım medyanın dışında “Biz de varız” sözünü hem düşünsel hem de pratik olarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ancak bu noktada pek çok baskıyla da karşılaşıyoruz. 2017’de 5 arkadaşımla birlikte hakkımızda bir ihbar gerekçe gösterilerek evimiz basılarak gözaltına alındım. Meslek hayatım boyunca 3 defa gözaltına alındım ve hakkımda devam eden bir dava var. Gazetecilere yönelik
gözaltı, tutuklama ve baskıların yanı sıra ev operasyonlarıyla malzemelerimize el konulması mesleğimizi engellemeye çalışan bir politika olarak karşımızda duruyor. Hem kadın hem Kürt hem gazeteci olmak birçok zorluğu beraberinde getiriyor.
Abdurrahman Gök / Mezopotomya Ajans
GAZETECİLER KAÇIRILMA KORKUSU YAŞIYOR
Türkiye’de gazetecilerin yaşadığı zorluklar başkanlık rejimiyle daha da çekilemez hale geldi. Eskiden de iktidarın hukuksuzluklarını, yolsuzluklarını yazmanın bir bedeli vardı ancak şimdi bu daha da ağırlaştı.
Gazeteciler kaçırılma korkusu yaşıyor. Cezaevine girmek, tutuklanmak artık hafif baskı sayılıyor! Son 5-6 yılda mesleğini yapamadığı için ülkelerini terk etmek zorunda kalan ya da korktukları için bu mesleği yapamayan yüzlerce gazeteci arkadaşımız var.
Türkiye artık, gazeteciler için riskli ülkeler sıralamasında üst sıralarda. 2004’ten beri gazetecilik yapıyorum ve hakkımda 20’den fazla dava açıldı. 2009’da
9 ay cezaevinde kaldım. Haber takibi sırasında gözaltına alındım. Herhangi bir yere gittiğimde, özellikle yanımda fotoğraf makinası varsa sürekli polis sorgulamasına maruz kaldım. Şimdilerde, 2017’de Diyarbakır’daki Nevroz kutlamalarında polisin öldürdüğü üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un fotoğraflarını çektiğim için 20 yıl hapis cezasıyla yargılanıyorum.